KEŞKELERLE SONLANAN HAYATLAR!-3

5. Hikâye 36 yaşında hastalığa maruz kalan oyuncu Serra'nın sözlerine devam edelim, Bazen sürecin ucunu göremiyorsunuz…...

5. Hikye

36 yaşında hastalığa maruz kalan oyuncu Serra'nın sözlerine devam edelim,

Bazen sürecin ucunu göremiyorsunuz…

'Beni üzen bir başka olaysa; vücudunuzda bir tümör var ama ameliyatla alındı, tümör alındığı anda aslında sağlıklı bir insansınız ama o hastalığı bertaraf etmek ve vücutta kalan bir şey varsa onu da yok etmek için yapılan tedavi sizi yine hasta ediyor. Yani tam 'Kurtuldum, tümör artık yok' dediğiniz anda başka bir süreç başlıyor ve sizi ileride bu hastalıktan korumak için yeniden hasta ediyorlar. Bunu kabul etmek zor oldu. Çünkü sürecin ucunu göremiyorsunuz ve ne kadar direnseniz de bir yerlerde ümidiniz kırılabiliyor.'

Kendimi sokaklara attım…

'Ehliyetim olmasına rağmen araba kullanmayı bilmiyordum ama çok istiyordum. İlaçlardan çok hırpalanınca bir ara pes edecek ve bu sevdadan vazgeçecek gibi oldum. Ama sonra tamamen ona saplandım ve sevdamdan vazgeçmemeye karar verdim. Bu adeta tedavimin bitmesi ve hastalığı atlatmış olmanın sembolü gibiydi benim için.

Ve son kemoterapiyi görüp, ilaçların etkileri geçtikten sonra ilk yaptığım iş, bir hafta trafikte eğitim görmek ve kendimi şehrin sokaklarına atmak oldu. Yani kendime araba kullanma hedefini koydum, ona odaklandım ve sonunda hedefe ulaştım. Tabii ki ümitsizliğe kapıldığım anlar oldu ama öyle durumlarda öleceğime hiç inanmadım.'

Kanser insanları ölümle yüzleştiriyor…

'insanlar 'kanser, eşittir ölüm' diye görüyorlar. Gerçi AIDS çıktıktan sonra bu anlamda kanser prestijinden çok şey kaybetti çünkü o daha ölümcül olarak algılandı. Ancak sonradan çıkan ilaçlarla durumlar yine eşitlendi. Yine de insanların bilinçaltında hep 'kanser, eşittir ölüm' düşüncesi var. Çevrelerinde kanserli birini görmek insanları birden bire ölümle yüz yüze getiriyor, onları korkutan da bu bence. O yüzden dünya işlerinden biraz kopuyorlar.'

Mesela kafanıza bir saksı düşebilir…

'Mesela çok matrak bir durum var, diyelim ki terminal, yani son aşamada olan kanser hastası bir arkadaşınızla berabersiniz. Sizinle onun arasında ayırt edici tek özellik şu: Onun süresi üç aşağı beş yukarı belli, sizinki belli değil. Ama siz onun yanından ayrıldığınızda, kapıdan çıkar çıkmaz ölebilirsiniz; mesela kafanıza bir saksı düşebilir… Yani ölmek için bin tane bahane var…'

Kızımla biz kanseri yeneriz…

'Kızım o günlerde annesine bir şey olacak diye çok korktu, bütün süreci beraber yaşadık. Elinden geldiğince bana yardımcı oldu. O da kontrol altında olmak durumunda çünkü ağır bir irsiyet durumu var. Babaannesi ve annesi meme kanseri oldu, anneannesi yumurtalık kanserinden öldü, bir halası rahim, bir halası da bağırsak kanserine yakalandı.'

İyi olmayı istemek…

'Bu hastalıkta erken teşhis çok önemli. Kansere yakalandığımda daha önce bu hastalıkla tanışmış arkadaşlarımdan yardım gördüm. Mesela bir arkadaşım o günlerde bana, 'İyi Olmayı İstemek' adlı bir kitap getirdi. Amerikalı bir radyoloğun kitabıydı, o kitaptan çok etkilendim. Kitabın önerdiği yöntemlerden biri de oturup düşünmek ve 'Neden kanser oldum?' sorusunun cevabını bulmaktı.'

'Araştırmalar, içe atılmış ve bastırılmış yıkıcı duyguların kanser oluşumunda etkili olduğunu gösteriyor. '

6. Hikye Keşke kafama göre yaşasaydım

Yarım kalan bir iş, söylenmemiş bir söz, gidilmemiş bir şehir… Hayat, çoğumuz için pişmanlıkla dolu. İnsan, özellikle bir hastalık nedeniyle yaşamsal bir tehdit altındaysa hayatının anlamıyla ilgili sorgulamalara, 'keşke'lere daha çok yöneliyor.

Peki, en çok hangi konularda pişmanlık duyuyor?

Hayatını kanser hastalarına adamış altı uzmana soruldu ve cevaplarını sizlerle 6. ve son hikye olarak paylaşmak istedim.

Sizlerde araştırdığınızda göreceksiniz ki, bu ve benzeri yüzlerce yaşanmış hikyeler, hala sağlıkla yaşayanlar için ciddi önlem alınmasını ve yaşam döngümüzü değiştirmemizi salık verecektir..

Henüz sağlıklı ve aklımız başımızdayken, bizler de kendi hikyelerimizi anlatılanların tersine yazdırabiliriz.

Keşke bu kadar çok çalışmasaydım…

– 'Bensiz hiçbir işin yürümeyeceğini sanırdım, bu telefon 7/24 çalardı' diye isyan eden hasta, bir anne… Çalışmaktan gecelerce uyumadığını söylerken doktoru, çocuğunun çocukluğunu kaçırdığını anlatıyor.

– Atölyelerde, gemilerde çalışan veya toza maruz kalan hastaların da en büyük pişmanlığı işle ilgili… Gemide çalışan hasta, 'Beni gemideki o boyalar, kimyasallar etkilemiş olabilir. Keşke böyle bir iş yapmasaydım' diye üzülüyor.

Keşke yakınlarıma daha fazla vakit ayırsaydım…

– Yaşamsal bir krizle karşılaşan kişi, eğer anne-babaysa en çok çocuklarını yeterince kucaklamadığına dertleniyor. Son sözleri 'Hastanenin girişine bir at geldi. Beni alacak. Ben hazırım' olan 15 yaşındaki bir hastanın anne ve babası tanı konduktan sonra işten ayrılmış; birlikte epey vakit geçirmişler.

– 60'larında bir kadın hasta, 20 yıl boyunca kardeşiyle görüşmemiş. Bir gün doktoruna, onu rahatlatan bir şey olduğunu söylemiş; küs olduğu ablası gelmiş, barışmışlar. Doktoru, bu durumu 'Ruhsal acısını biraz da olsa dindirebildi' diye yorumluyor.

Keşke o evliliği yapmasaydım…

– Bazı hastalar tedavi süresince aileleri tarafından çok güzel sarılıp sarmalanıyor ama bir kısmı da o kadar şanslı değil. Hastalık öncesi eşinden şiddet gören kadınlar arasında, bu şiddeti hastalığın en ağır evrelerinde dahi yaşamaya devam edenler var. Bu yüzden hastalar arasında 'Keşke onunla evlenmeseydim' pişmanlığı yaşayanlar ağırlıklı olarak kadınlar.

Keşke negatif olmasaydım…

'Her şeyin kötüsünü düşündüm ve kanser oldum' diyen çok insan var; 'Bunu ben çağırdım' diyorlar. Meme kanserini yenen bir kadın: 'Ailece maddi sıkıntıya girdik. Kendimi çok üzdüm, hastalığım nüksetti. Neyse ki yine yendim. Artık olabildiğince pozitif düşünüyorum.'

Keşke kendime iyi baksaydım…

– Kanser gibi yaşamsal bir krizle karşı karşıya kalanlar, geçmişini, yaşam tarzını ve ilişkilerini sorguluyor. Böyle bir yüzleşme sonrası 'Kendimi ihmal ettim, ömrüm çalışmakla geçti' gibi değerlendirmeler sıkça ortaya çıkıyor.

– Gündelik hayatımızın koşturmacası içinde bizi mutlu eden şeyleri erteleyebiliyoruz. Psiko-onkolog Zeynep hnmdan öğreniyoruz ki 'böylesi deneyimler' sonunda bazı kişiler yaşamın içinde yavaşlıyor, yaşamın tadını daha fazla almaya başlıyor.

Keşke başkalarının beklentilerine göre yaşamasaydım…

– 90 yaşında bir hasta… 18'indeyken bir kız sevmiş, ailesi evliliğe karşı çıkmış. Sonra bir evlilik yapmış ama birkaç yıl sonra boşanmış. Bir daha da evlenmemiş, 60 yılını yalnız geçirmiş. Doktoru Aslıhan hanıma 'Keşke kendi yoluma gitseydim de o kişiyle evlenseydim, o zaman başka bir hayat yaşardım' derken gözleri çocuk masumiyetiyle dolu dolu…

– Okutulmamış. Ve buna çok üzülüyor: 'Evet, ailemin değerleri böyleydi ama kabul etmek zorunda değildim. Keşke kafamın dikine gidip okusaydım. Daha farklı bir hayatım olurdu.'

– Tam bir İstanbul kızı… Kentte ne, nerede yenir çok iyi bilir, dışarıdan gelenlere tavsiyelerde bulunurmuş. Ne var ki kendisi formuna çok dikkat ettiğinden, o yemekleri hiç yememiş. Doktoru Oktar beye son sözleriyse şu olmuş: 'Yemek de yaşamın ayrı bir yönü. Sakın ola benimki gibi bir takıntın olmasın, yaşamdan zevk almasını bil. Yemediğim çok şey var ve çok pişmanım. Şimdi ölüyorum ve istesem de yiyemem.'

Keşke duygularımı ifade etseydim…

– Uzmanlar, yaşamsal bir krizle karşı karşıya gelindiğinde, sevgiye dair ifade, paylaşım ve sevgiyi hissetme ihtiyaçlarının daha çok su yüzüne çıktığını söylüyor. Erkek hastalar, kadınlara nazaran duygusal acılarını paylaşma konusunda daha ketum.

– Tanı konduktan sonra, o güne dek söylenmedik sözler dile gelebiliyor. Bir hastanın eşi anlatıyor: 'Evet, hastalık ilerliyordu ama daha birkaç ay vakti vardı. Oturduk, konuştuk. 'Teşekkür ederim, ben senden memnundum, Allah da senden razı olsun. Bana çok iyi bir eş oldun, çocuklarıma iyi bak, yeteri kadar şey yaptın' dedi; ardından elindeki bardak düştü ve öldü.'

– Birçok hastada, yaşadıkları travmadan sonra 'Artık duygularımı dillendiriyorum. Zaten bunlar içime atmaktan başıma geldi' gibi bir farkındalık oluşuyor. 'Üzüntüden kanser oldu' ifadesi henüz kanıtlanmamış olsa da uzmanlara göre bu, tam anlamıyla bir mit (efsane) de değil.

Keşke hayatımı daha anlamlı geçirseydim…

– Ömrünün tam 50 yılını hayatla didişerek geçirmiş ve kansere yakalanınca oturup bir düşünmüş ki bu kavgalar hiçbir işe yaramamış: 'Şimdi bakıyorum da ne tuhaf şeylere öfkelenmişim. Ne gereksiz şeyler yüzünden insanları kırmışım.'

– Uzmanlara göre, hastalık atlatıldıktan sonra, insanlar potansiyellerini arttırıyor. Bazıları dernek kuruyor, yaşadıklarını anlatan kitaplar yazıyor. Eskiden 'Diğerleri ne düşünür' derken, 'Sağlıklı uyandım, nefes alıyorum' noktasına geliyorlar; yani önem sıralamaları değişiyor.

– Hemşire Şenel Hanım ise yaşamını kaybeden hastaların bıraktıkları nasihatleri şöyle özetliyor: 'İnsanları kırma. Sevdiklerine vakit ayır. Gençliğinin kıymetini bil. Vefalı ol.'

Keşke haram yemeseydim…

– 50'li yaşlarını süren hasta, doktorunu 'Keşke haram yemeseydim' sözleriyle şaşırtıyor: 'Bu hastalık benim başıma haram yediğim için geldi!'

– 27 yaşında… Psikologuna yapılmaması gereken bir şey yaptığını söylemiş ama ayrıntı vermemiş. Bu hastalığın, ona yaptığı kötülüğün bedeli olarak geldiğini düşünüyor: 'Şimdi günahlarımdan arınmaya çalışıyorum.'

Keşke sigara içmeseydim…

– Genç, yaşlı, kadın, erkek tüm hastaların en büyük ortak pişmanlıklarından biri de sigara… Ancak hastalığa yakalanınca içmeyi bırakanlar kadar 'Keşke içmeseydim' deyip içmeye devam edenler de var. Doktor Pınar hanıma göre 'Vücuduma baksaydım' en yaygın 'keşke'lerden.

Yarın tekrar görüşmek üzere, şimdilik sağlık ve huzurla kalınız inşallah.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme