KEŞKELERLE SONLANAN HAYATLAR!-2
3. Hikâye 25'lerinde olan Iris Başlarda her şey çok pembeydi. Kanserdim (lenfoma) ve iyileşecektim hiç bir...
3. Hikye
25'lerinde olan Iris;
Başlarda her şey çok pembeydi. Kanserdim (lenfoma) ve iyileşecektim hiç bir detaydan haberim yoktu. Hala gripmişim de 1 yıl sürüp geçecekmiş gibi geliyordu. Binlerce insan, yüzlerce telefon, onlarca ziyaretçi ve her gün aldığım tek bir ilaç 'Lustral' oyalıyordu beni. Salak gibiydim. Etrafımdaki herkesin neden bu kadar mutsuz ve panik halinde olduğunu anlamıyordum, çünkü henüz hiçbir şeyin farkında değildim. Günler geçtikçe ters orantı olmaya başlamıştı.
İnsanlar rahatlamıştı, unutmuştu, boşlamıştı; benim paniğim ve mutsuzluğum ise gün geçtikçe artmıştı (6 ay 25gün geçti her gün artmaya devam ediyordu).
En çok gittiğim yer hastane, en çok duyduğum söz 'geçmiş olsun' olmuştu. İleride sayısız sayıda yapılmış olacak olan; damar yolu, kemoterapi, kan sayımı, intretekal, biyopsi gibi gerçekler teker teker değil bir anda yüzüme vurmaya başlamıştı.
Değişmiştim, ben değildim artık. Tenim, kokum, olmayan saçlarım ve gözlerimde ki ışık.
Sosyal hayatımdan, özgür ruhumdan, cinsel güdülerimden ve en acısı benliğimden çok kısa bir zamanda kopmuştum. Artık yegne muhabbetim ve düşündüğüm şey, kanımı hangi hemşirenin alacağı ya da nötrofillerimin ne kadar düşük olduğuydu.
Bakmayın böyle yazıldığında okuması kolay oluyor ama böyle yaşaması inanın çok kolay değil. Tabi ki de ilk kanser olan genç ben değilim, keşke son olsam ama eminim ki son da değilim. Ama zor arkadaş.
Ne kadar çok sevilseniz de, etrafınızdaki herkes tarafından günün her anı şımartılsanız da bu saatlerde yatağa girdiğinizde, ya da ne bileyim tuvalete girip instagramda gezindiğinizde boğazınız düğümleniyor işte.
Keşkeler,
Belkiler,
Nedenler,
Hayaller.
Pişmanlıklar da en kötüsü. Aklından geçirip yanlış olur, herkes ne der diye düşünüp yapmadığın her şey için 'ah be' diyorsun. Koşarak geri dönmek istiyorsun ama ya bir bardak soğuk su içiyorsun ya da kocaman bir iç çekiyorsun.
Kimseyi üzmek için ya da durumdan şikyet etmek için yazmıyorum bu satırları ama insan paylaşmak istiyor.
İnşallah yaşamayın ve anlamayın hiç bir zaman şu yaşadıklarımı ama ne kadar zor olabileceğini bir hayal edin istiyorum arada.
'Hayal edin ki şükür edebilin.'
Her sabah uyandığınızda başta kendiniz olmak üzere etrafınızdaki herkesi ne kadar çok sevdiğinizi hatırlatın kendinize.
Gülecek, şükür edecek sebepler yaratın. Lütfen daha çok gülün!
Kendi gücünüzü asla küçümsemeyin. Bu yaşadıklarımın hiç birini yaşamanıza gerek yok gücünüzü görmek, kendinize saygı duymak için.
Kanseri sevmedim, ama bana kendi içimde ki gücü gösterdiği için ona minnettarım.
Neyse siz sadece şükredin, o kadar aslında.
4. Hikye
27 yaşındaki Holly
'Hayatta anlamsız stresler içinde kayboluyoruz, başkalarına da kötü davranıyoruz. Umarım ben, hayatınızdan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için bir hatırlatıcı olurum. Unutmayın ki, sadece nefes aldığınız için bile çok şanslısınız…
Hayat böyle bir şey: Kırılgan, değerli ve sürprizlerle dolu. Her yeni gün, bize verilen bir hediye!
27 yaşındayım, gitmek istemiyorum, hayatımı seviyorum, mutluyum… Bunu sevdiklerime borçluyum. Ancak bazı şeyler artık elimde değil.
Bugün sizler trafiğe yakalandığınız, iyi uyuyamadığınız, gece bebeklerinizin ağlamasından rahatsız olduğunuz için ya da kuaförünüz saçlarınızı çok kısa kesti diye, takma tırnaklarınız kırıldı diye, göğüsleriniz çok küçük diye, poponuzda selülit var, göbek yağlarınız sallanıyor diye üzülüp duruyorsunuz.
Hepsini boş verin! Gitme sırası size geldiğinde yemin ediyorum ki bu küçük şeyleri hiç düşünmeyeceksiniz… Hayatın bütününe baktığınızda bu tip şeyler çok önemsiz kalıyor. Benim vücudum gözlerimin önünde çürüyor ve elimden hiçbir şey gelmiyor. Artık hayattan istediğim tek şey, ailemle birlikte tek bir doğum günü ya da yılbaşı daha geçirebilmek. Eşim ve köpeğimle sadece bir gün daha vakit geçirebilmek…
Kendinizi mutlu etmek için ne yapıyorsanız, iki katını başkalarını mutlu etmek için yapın. Bunun daha fazla mutluluk getirdiği doğru
Arkadaşınıza hediye olarak elbise, güzellik ürünü veya mücevher yerine başka bir şey satın alın. Unutmayın ki aynı şeyi iki kere giyip giymediğinizi kimse umursamıyor. Onlara kendilerini iyi hissedecekleri bir şey verin. Örneğin yemeğe çıkarın, daha da iyisi, kendi ellerinizle yemek pişirin. Kahve yapın. Çiçek alın, bir masaj veya mum hediye edin. Hediyenizi sunarken onları ne kadar sevdiğinizi söylemeyi de ihmal etmeyin.
Çevrenizdeki insanların zamanına değer verin. Söz verdiğiniz saatte orada olamama huyunuzdan vazgeçin; kimseyi bekletmeyin. Söz verdiğiniz zamanda, söz verdiğiniz yerde olun. İnsanlar sizinle vakit geçirdiği için minnettar olun.
Gün ışığında yolculuk yapmaya çalışın. Ayağınızı denize sokun, parmaklarınızı kuma batırın, yüzünüzü tuzlu suyla ıslatın.
Yaşamak için çalışın, çalışmak için yaşamayın.
Sizi hayatta perişan eden bir şey varsa unutmayın ki, her şeyi değiştirebilecek güce sahipsiniz! İşte ya da aşkta, konu ne olursa olsun… Değişime cesaret edin! Bu dünyada daha ne kadar zamanınız olduğunu bilemezsiniz. Bu zamanı boşa harcamayın. Biliyorum, bu çok sık söylenen bir cümle. Ancak o kadar doğru ki…'
5. Hikye
36 yaşında hastalığa maruz kalan oyuncu Serra;
'Mide bulantılarını, halsizliği, ağrıları ve acıları çabuk unutuyorsunuz ama insanların hissettirdiklerini unutamıyorsunuz. Önceden etrafınızda olanların bir anda uzaklaştığını görüyorsunuz. Bu, sanki üzerinizde ölümü taşıyormuşsunuz gibi bir duygu.'
Hastalık söze döküldüğü an…
'Kendinizi mutlu ve enerji dolu hissederken aniden karşınıza böyle bir şey çıktığı anda hayatınız değişiyor ve birden bire hasta statüsüne giriyorsunuz. Bu beni psikolojik olarak çok etkiledi, çünkü fiziksel olarak hastalık kendinizi kötü hissetmenize neden olmasa da artık siz sinsi bir hastalığın pençesine düşmüşsünüz ve o eşiği geçmişsinizdir. Yani hastalık söze döküldüğü an insan çok tuhaf oluyor.
Ölüm her zaman için bir tabu ve yüzleşilmeyen bir konu olduğundan, insanlar öleceklerine inanmaz ve ölümün hep başkalarının başına geleceğini düşünür. Kanserde de aynı duygu oluşuyor; ben de aynı duyguyu yaşadım. Kendimi o kadar enerjik ve sağlıklı hissediyordum ki; işte, soğukta da dururum, yalınayak oraya da giderim, 20 kilometre de yürürüm modundaydım.
Özelikle benim İtalyan ailemde böyle bir mitos vardı. Hep doğayla iç içe, sağlık açısından çok iddialı yetiştiğim için birden bire kanseri kendime hiç yakıştıramadım.'
Üzerinizde ölümü taşıyormuşsunuz gibi bir duygu…
'Beni en olumsuz etkileyen şey, insanların kanser hastalarına bakışı oldu. Fiziksel zorluklar en kolay unutulan zorluklardır. Yani kendinizi nasıl kötü hissettiğinizi, nasıl midenizin bulanıp kustuğunuzu, halsizliğinizi, ağrılarınızı, acılarınızı çabuk unutuyorsunuz ama psikolojik sıkıntıları unutamıyorsunuz.
Bence kanser sürecindeki en sıkıntılı şeylerden biri çevre. Çünkü özellikle ülkemizde insanlar tıp konusunda çok cahiller. Tıp konusundaki cehaletin şaşırtıcı kesimlerde olması daha da ilginç. Mesela adam mühendistir ama tıbbi cehaleti o kadar fazladır ki şaşırırsınız. O nedenle çevredekilere 'Ben kanser oldum' dediğinizde birden bire size karşı beden dilleri ve bakışları değişiyor ve bir anda sizden uzaklaştıklarını hissediyorsunuz. Sanki bulaşıcı bir şeymiş gibi. Bu durum sanki üzerinizde ölümü taşıyormuşsunuz gibi bir duygu yaratıyor insanda.'
Düşüncesizliğin sınırsızlığını daha çok gördüm…
'İnsanlar bazen çok anlayışsız oluyorlar. Mesela bir arkadaşım telefonda, 'Sana hormon tedavisi yapıyorlar mı?' diye sordu. Ben 'Hayır, çünkü hormon reseptörlerim negatif' dedim. O da, 'Aile dostumuz ikiz kardeşler kanserdi, hormon tedavisi yapılan yaşadı, yapılmayan öldü' dedi. Şimdi, bu hasta insana anlatılır mı? İnsanlardaki düşüncesizliğin sınırsızlığı beni hep hayrete düşürmüştür ama hasta olunca bunu daha çok gördüm.'
İnsan kanser olunca yalnızlaşıyor…
'İnsanlar sizden uzaklaşıyor, çünkü hasta olmadan önce çok iyi vakit geçirdikleri insanla eskisi gibi iletişim kuramıyorlar. İnsan kanser olunca yalnızlaşıyor, ben de bunu çok hissettim. Aslında bu durumlara çok üzülmemek lazım çünkü hayattaki birincil hakikat; zaten yalnızız. Bu tür insanlara gülüyordum çünkü onları daha iyi tanıyordum.'
Ölümlü olduğumuz hastalıkla somutlaşıyor…
'En çok yaralandığım olay ise şuydu: Adına bir mülk sahibi olduğum çok yakınımdaki bir kişi, birden bire ölümlü olduğumun farkına varınca endişeye kapıldı. Sanırım 'Serra ölürse ne olacak?' diye düşündü ve çeşitli belgelerle durumu değiştirmek istedi. Oysaki ben hep ölümlüydüm, ölümsüz doğmadım ama ölümlü olduğumun bir hastalıkla ortaya çıkıp somutlaşması onlara belki de bir önlem alınması gerektiğini düşündürdü.
Özellikle kemoterapinin etkileri sırasında da kelimelere dökmekte zorlandığım duygular yaşadım. Mesela akşam bir yere gidilecek ama ben katılamıyorum… Çevremdekiler; 'Sen de çok nazlanıyorsun, abartıyorsun' gibi laflar ederlerdi. Böyle şeyler insanı üzüyor. Sevindiğim tek şey, hastalığın özel ilişkimde bir yansımasının olmamasıydı. O zamanki hayat arkadaşımın çok büyük desteğini gördüm. Çok üzüldü, bana eşlik etmekte çok zorlandı ama çok iyi eşlik etti.'
Bazen sürecin ucunu göremiyorsunuz…
'Beni üzen bir başka olaysa; vücudunuzda bir tümör var ama ameliyatla alındı, tümör alındığı anda aslında sağlıklı bir insansınız ama o hastalığı bertaraf etmek ve vücutta kalan bir şey varsa onu da yok etmek için yapılan tedavi sizi yine hasta ediyor. Yani tam 'Kurtuldum, tümör artık yok' dediğiniz anda başka bir süreç başlıyor ve sizi ileride bu hastalıktan korumak için yeniden hasta ediyorlar. Bunu kabul etmek zor oldu. Çünkü sürecin ucunu göremiyorsunuz ve ne kadar direnseniz de bir yerlerde ümidiniz kırılabiliyor.'
*************
Yine kaldığımız yerden yarın devam edeceğim. Huzur ve sağlıkla kalın inşallah.
Sevgiler…