Keşke herkes evde kalabilse!

Bugün 30 Mart. Bugünün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yeri var. 12 Mart 1971 askeri darbesinin...

Bugün 30 Mart. Bugünün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yeri var. 12 Mart 1971 askeri darbesinin ardından idama mahkum edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını kurtarmak için harekete geçen Mahir Çayan ve dokuz arkadaşının bir köy evinde kıstırılıp öldürülmelerinin yıl dönümü.

Bugün, sağlık açısından son yıllarda adını sıkça duymaya başladığımız Orta Amerika ülkesi Küba'dan ve onun Türkiye'deki dostlarından söz etmek istiyordum ama gündem virüs.

Mahalle yanarken berber koltuğunda oturacak değiliz.

Tehlike, dünya çapında. Belki birileri hazırlık yapıyordu ama kabul etmek gerekirse bütün dünya hazırlıksız yakalandı. Aslında böyle durumlarda yapılacak iş belli. Konuyla ilgili uzmanların sözlerine kulak vermek. Ama diyeceksiniz ki ortalıkta uzman çok ve her kafadan bir ses çıkıyor. Doğru, ben de aynı şeyleri söylüyorum.

Savaşta bile türlü türlü fikirler ortaya atılıyor. Savaşta bile başarı, taktik ve karar verenler bilgili ve sağlıklı olduklarında ortaya çıkıyor.

Anlaşıldı ki toplumumuz, evde kalmayı sevmiyor hatta beceremiyor… Kahve önlerinde, ağaç altlarında parklardaki banklarda deyim yerinde ise pinekliyor. Evet, sosyal ilişkileri kesmek kolay değil. Sabah evden çıkıp akşam yemek için dönen ve yeniden kahveye çıkan insanlara birdenbire 'Evde kal' diyemiyorsunuz. Ben bunu kimi öğrencilerimden biliyorum. İnanın, babalarını haftadan haftaya gören öğrencilerimiz var. Belki de geliş gidiş zamanlarını öyle ayarlıyorlar. Ve sonra da herhangi bir olayla ilgili okula geldiklerinde 'Benim çocuğum böyle şey yapmaz' diyebiliyorlar!

Bu korona, dünyadaki bir çok şeyi değiştireceğe benziyor. Dilerim yanılırım ama küçük olanlar yenilecek… Hem hayata tutunamayacak hem de ekonomik olarak batacaklar.

Sosyal ilişkiler gözden geçirilecek. Yaşlılar; sosyalleşmek, arkadaşları ile cami gibi yerlerde buluşurken sanıyorum bu tür davranışlar gözden geçirilecek.

'Temizlik imandan gelir' diyen bir toplumda yaşıyoruz ama el yıkamasını yeni öğrendik gibi. Her tarafta 'Elleri nasıl yıkamalıyız?' tarzında konuşma ve afişler var.

Ben böyle işlerde art niyet aramam ve arayanları da eleştiririm ama şu işe bakın ki bir virüs, iki büyük dinin merkezini fena etkiledi. Hem Kabe'yi kapattırdı hem de Vatikan'ı vurdu.

Bir bilim kurulu üyesinin iddia ettiği gibi bu virüs, ilahi bir ceza olsaydı sonuçları farklı olurdu…

Dilerim dersler çıkarır, geleceğe daha sağlam adımlarla yürürüz.

'Bir musibet, bir nasihatten iyidir' demiş atalar…

Sözlük şöyle açıklıyor: 'Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar vardır ki onlara ne kadar çok öğüt verirsen ver tuttukları yanlış yoldan çevirmekte olan bu öğütler, bir fayda temin etmez ama takip ettiği yanlış yolda başına gelen bir felaket, onu doğru yola getirmekte daha etkili olur.'

Bugün yazıyı biraz kısa tutalım. Malum, kahveler de kapalı olduğu için sanıyorum gazetelerin okunma oranı da düşmüştür. Böyle günlerde dayanışmacı ve yardımsever olmalıyız.

Büyük insanlık adına uzmanlara kulak vermeliyiz.

'Evde kal' demek istiyorum ama herkesin bu kurala uyması kolay değil.

Çalışmak zorunda olan kimse, nasıl evde kalabilir ki…

Ama ben 'Sosyal ilişkilere dikkat, kendi korumanızı önce kendiniz alın, temizliğe de dikkat edin' diyorum.

Bakmadan Geçme