Kendimi beklerken
Kendimi bekliyorum günlerdir, bir kapı aralığında sıkışıp kalan bir kedi gibi. Cemreymiş gelen oysa! Havaya baktım,...
Kendimi bekliyorum günlerdir, bir kapı aralığında sıkışıp kalan bir kedi gibi. Cemreymiş gelen oysa! Havaya baktım, güneş tepeme dikilmiş; savrulası bulutlar yok artık. Bakmayın öyle sağa sola bakındığıma; hl kendimi beklemedeyim, kapı ha açıldı ha açılacak; bak da gülümse bana ey ben!
Şimdi çıkmalıyım sokağa; sırtıma yüklediğim kışı silkelemeliyim. Kendi evlerine taşınan komşumuz, bırakıp gittiği çiçeklere kıyamamış, dönüp gelmiş. Onları bir güzel budadı. Ne güzel değil mi? Çiçeklerimiz de ben de çok sevindim onun gelişine… Haydi, çık artık ey ben! Kış mağarasından mis kokulu bahara koş…
Arşiv
Arşiv işi bana göre değil. Eskiden beri bu eksikliğimi giderecek bir alışkanlığı edinemedim. Bu yazıyı hazırlarken Ödemiş Yıldız Kent Müzesi'nden bir görevli arkadaşımız aradı, 'Tmolos Edebiyat'ın eksik sayılarından elinizde var mı?' diye. Sekizinci yılına giren ve şimdilerde 80. sayısını hazırladığım dergimi eksiksiz bu müzeye ücretsiz veriyordum. Ancak bundan böyle ister arşiv amaçlı olsun ister başka bir amaçla dergimi müzeye bırakmayacağımı kendilerine bildirdim.
Nedeni gayet basit: Ödemiş Belediyesi bir kurum. Yıldız Kent Müzesi de bu kurumun bir parçası. Bu kurumun bir de kültür müdürlüğü var. Bu birim için ayrılmış bütçesi de var. Tmolos Edebiyat, bu kurumdan daha zengin mi ki bedava dergi versin? Bugüne kadar belediyeden en ufak 'Bir abone olalım da bu kültür edebiyat dergimiz yaşasın' diye bana gelen mi oldu? Yok! Matbu bir dergiyi Efe Ofset, olanaklarını zorlayarak destek olsa da sonuçta baskı için bir bedel ödüyorum. Benim gibi emekli bir adamın bu çabasının maalesef belediye başkanlarının düğünlere gönderdiği çelenk kadar kıymet-i harbiyesi olmadı!
Yeri gelmişken, Tmolos Yayınları'nın altıncı kitabı BOYALI KUŞLAR IRMAĞI adlı ikinci deneme kitabımı Ağustos ayı içinde yayımladım. Eşe dosta duyurulur, belediyeciler duymasa da olur…
Her yerde şenlik
Ödemiş Belediyesi, köylerde şenlik yapıyor. Yani mahalleye sadece yol, köprü, su, elektrik gelmiyor, eğlence de peşi sıra gelmeye başladı. Özellikle yaz mevsimi ürünlerin geliştiği yayla köylerimizdeki canlılık, görülmeye değer. Yollar; traktör, kamyon lastiği izleriyle toz duman içinde. Herkes, ürünün suyunu, çapasını aksatmamaya çalışıyor. Kimi yaylalar patates ve brokoli, kimi yaylalar fasulye, barbunya peşinde. Böylesi hareketli günler için halkın kısa da olsa eğlenmeye, dinlenmeye gereksinimi olduğuna bakılırsa eğlence her yerde projesi yararlı.
Yazar, muhatap arar kendine
Ödemiş'te ilk köşe yazılarımı Cephe'de yayımlamaya başladığımda yıl 1986 idi. 33 yıl geçmiş. Saçlarım appacık oldu. Torun torba sahibi olduk. En büyük torun, boyuma yaklaşmak için çaba harcıyor. Gerek Ödemiş üzerine gerek ulusal konularda ne kadar yazı kaleme aldığımın hesabını yapmadım. Yukarıda da arşivci olmadığımı beyan etmiştim. Ancak özellikle taşrada kalem oynatan biri olarak yazdığım hususta ne yazık ki muhatap bulamıyorum. Konunun muhatapları, bana öyle geliyor ki üç maymunu oynuyor. Bu durumda ister istemez 'Ben niye kendimi harap ediyorum?' sorusu, beynimi sürekli kurcalıyor. Yanlış yazıyorsam tekzip edilsin, yok önerilerim dikkate alınıyorsa en azından teşekkür edilsin. Boş yere kimseyi eleştirmem, kimseyi de övmem. Mutlaka kendimce haklı gerekçelerim vardır. Bu gerekçelerimi kamuoyuyla paylaştığıma göre eleştiriye de açık olduğum ortada. Bu konuda diğer köşe yazarı arkadaşlarım ne düşünürler merak ediyorum.
Ben, yazılarımı suya yazmıyorum. Her bir yazı, geleceğe atılmış bir mektuptur aynı zamanda. Gün gelir, 1932 yılında yayımlanan Yeni Ödemiş Dergisi'ni çıkaran Mahmut Nedim de anımsanır bu memlekette.
İrimağzı inciri
'Kendimi beklerken' başlıklı yazımı cemreler düşerken kaleme almıştım. Şimdi cırcırböceklerinin kulağımı sürekli çınlattığı mevsimde yani Birgi İrimağzı incirlerinin olgunlaştığı günlerde Tireliler, en kaliteli incirlerin kendilerinde olduğunu iddia etmişler. İrimağzı mevkiinde tamamen organik incir ve zeytin bahçesi olan değerli tıp adamı Prof. Dr. Ahmet Şükrü Umur'un bahçesine gazetemiz bir eleman gönderse de kaliteli incirin nasıl üretildiğini kendisinden dinleyip haber yapsalar derim.