Kelime madeninde işçi olmak

Altı sene önce 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesindeki maden patlamasında 301 işçimizin vefatı ile...

Altı sene önce 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa'nın Soma ilçesindeki maden patlamasında 301 işçimizin vefatı ile sarsılmıştık. İş kazalarının sürekliliği, bunun için önlemlerin alınmaması, dahası işçinin insan yerine konulmamasına üzülmemek mümkün mü? Bu üzüntüler yetmezmiş gibi dönemin Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel'in o polislerin yere yatırmış olduğu bir madenci yakınını tekmelemesi hafızalarımıza kazındı. Belki günlerce uyuyamadık.

İstanbul'daydım. Drama ve yazarlık dersleri için pek çok değerli hocadan ders alıyordum. Dramaturg Özlem Ünlü, sözlere tutunup harfler toplayıp kelime işçiliği yaptırıyordu. Yazı atölyemiz bir maden ocağı, biz de alın teri döken işçiydik. Acılı ailelerin yürek yarasına kelimelerimizle duygudaş olmaya çalışmıştık.

Yazı yazmakla çok daha önceleri tanışmıştım fakat Özlem Hocamız; kelimelerin kendine has enerji bedenleri olduğunu, empati kurulmadan ve sezgisel bakılmadan bu enerjinin anlaşılmayacağını öğretmişti. Madendeki işçinin halini kelime işçiliğini kullanarak yazı sanatını icra ederek bize anlatmıştı. O günün acısı, bugün halen yüreğimizde çarpıyor.

Maden ve işçilik; bu coğrafyada, vatan toprağında işçi olmak çok daha zor. Ölümcül kazaları sadece 'Allah'ın takdiri' ile 'Kader böyleymiş' diyerek üzerimize düşen sorumlulukları yapmayarak savsaklamak, bizi iyi bir Müslüman da etmez iyi bir yönetici de!

… üç nokta da kelimelerin ustabaşı. İçinizdeki ustabaşı üç noktalar neler haykırıyor dinlemek isterdim. Kelimeler, sözler, harfler ve biz… İzninizle biraz kelime işçiliğiyle karanlıkları aydınlatmak, sizinle en büyük hazine gönül madeninde yola revan olmak istiyorum.

Bir söz söylemiş olun; evreni dolaşıp tekrar o sözün size söylenmiş olduğunu, dahası sevincinizin ya da hüznünüzün bu söze bağlı geliştiğini bir anlığına düşünün. Kainat denilen koskoca bir gemide yolcuyuz. Dünyamız, bu yolculukta yalnızca bir alem. Nice alemler gizli, daha keşfedilemeyen. Madenler misali… Fizik bedenimizin nasıl ki kendine münhasır aura alanı varsa kelimelerin de kendisine has mekanları mevcut.

Ettiğimiz dualardan tutun da söylediğimiz argo kelimelere kadar her şeyin karşımıza ulaşan birer sinerjisi olduğunu yaşadıkça öğreniyoruz. Acılarımız, sevinçlerimiz, heyecanlarımız aslında bir nokta. 'Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı' diyen Yunus Emre, sözün gücünü ne güzel ifadelendirmiş. Maden işçilerini savunan, onların avukatlığını yapan, hak hukuk arayışında olan biri kişi nasıl bir kelam eyledi, söz söyledi ki zor duruma düştü ya da yerlerde sürüklenen, tekmelenen maden işçilerinin acısını paylaşan kişinin dramı, bize hangi kelimeleri söyletiyor?

Yıkmak, yakmak, elimizin tersiyle ittirmek de sözle oluyor; yapmak, onarmak, yıkımdan kurtarmak da. Örneğin eşime desem ki, 'Hayatım, sana zahmet olacak. Lütfen bir bardak su verebilir misin?' Aynı isteği şu ifade ile belirtsem, 'Ulan kalk da bir su ver!'

Ne kadar çok kelime bilirsek, ne kadar çok hikaye ve roman okursak olaylara bakış açımız farklılaşıyor. Yüzeysel, şekilsel, geçiştiren bir endamla yorumladığımız bir mevzuyu kelime dağarcığımızın zenginliği ile derinlemesine, daha detaylı, özüne inerek deşifre edebiliyoruz.

Özlem Hocamın yazı atölyesinde kelimeler vasıtasıyla farklı pencerelerden hayatı seyretmemi sağlaması, teşbihte hata olmazsa beni göçük altından çıkarıp silkelendirip 'Gel bir de şimdi bak yaşama' demesiyle aynı hassasiyete sahip. Farklı pencerelerden bakınmak, kendi doğrularımızın dışında da doğrular olabileceğini başka gerçekliklerin de var olabileceğini bize fısıldıyor.

Sevgili okurum, yıllar içerisinde başkalıkları, gariplikleri, kendim gibi olmayanları anlamak; kelime madeninde işçi olabilmek adına meraklı bir öğrenci gibi ilimlerin peşine takıldım. Hayret edeceğim kapılardan geçtim. Saçma gibi görünen nice hadisenin kendince anlam yüklü olduklarını idrak ettim.

Maden işçisinin halini anlamak için illa ki madende çalışmamıza gerek yok ya da yakınımızın maden işçisi olmasına da lüzum görmüyorum. Sadece duyguların dilini konuşturabilmek, empati yapabilmek bile karşımızdakinin acılarını idrak edebilmekte o kadar önemli ki.

'N'ayır N'olamaz' diyerek ellerinin tersiyle ittirip görmezden geldiler 'Madende yaşam odaları' da olsun fikrini. Oysa tek bir söz yeter ki; 'Evet gereklidir, elzemdir işçilerimizin iş güvenlikleri için' denilmiş olsaydı tek bir kelam, nihayete erdirirdi yıllarca yaşanmış maden dramını.

Kalemşorlar, onlarca yazıp çizen ağabeylerimiz, bilgili ablalarımız hayret tek bir kelime sarf etmediler, 'Neden, niçin?' diye sorgulamadılar güçlünün görmezden gelişini ve sonunda günlük koşuşturmaların arasında ufaldı, azaldı, kayboldu, o da her bir önemsenmeyen problemler gibi hasıraltı edildi.

Altı sene sonra tekrardan açıldı defterler şimdi. 'Aaaa evet, vah vah, maden işçilerimiz vefat etmişti. Bir Fatiha üç İhlas okuyup geçiniz ruhlarına' denilince zannediliyor ki Allah bizden razı olacak. Allah, sorumluluklarımızı savsakladığımızda, kul hakkı yediğimizde, hakkı adaleti örttüğümüzde yani manevi küfür ettiğimizde hiç bizden razı olur mu?

Dua edelim, sure okuyalım ama önce meselenin derinliğine yolculuk yapabilme cesaretine sahip olalım. Kadere iman etmekle kadercilik yapmanın aynı şey olmadığını kelimelerin enerjisi bile haykırıyor, kelimeler bile harfleriyle ve heceleriyle isyan ediyor. Güce tapmayın, hakikatten ve adaletten ayrılmayın, sorumluluk ahlakıyla yaşayın, eğer Allah'ın kuluysanız gerçekten Allah'ın rızasını istiyorsanız diye…

Bakmadan Geçme