Kazım abinin ardından
Bazı insanlar vardır ne zaman nerede tanıştığınızı hatırlayamazsınız. Sanırsınız ki doğuştan beri muhabbettiniz vardır. Anımsamaya çalışır,...
Bazı insanlar vardır ne zaman nerede tanıştığınızı hatırlayamazsınız. Sanırsınız ki doğuştan beri muhabbettiniz vardır. Anımsamaya çalışır, belleğinizi zorlarsınız…
Kazım abi de onlardan biri idi işte…
Sanki daha dün gibi… 90'a doğru ben İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okuyorum. 24-25'lerdeyim. Bir grup genç arkadaşla birlikte 12 Eylül 1980 askeri darbesinde balyoz darbesi alan Ödemiş Halkevi'ni yeniden canlandırmaya ve kültür sanat etkinlikleri düzenlemeye çalışıyoruz.
Emekli öğretmen rahmetli Erdoğan Kalaycı abimiz o zamanlar halkevi başkanı. Eğit-Der binasında bulunduğunu öğreniyoruz. Anlatıyoruz derdimizi ama Erdoğan abi, saçı sakalı birbirine karışmış bizi görünce biraz tedirgin oluyor. Konuşmalarından anlıyoruz bunu. Kim bunlar diye çevresindeki bir-iki kişiye soruyor. Bizi tanıyanlardan (Yanlış hatırlamıyorsam bunlardan biri de yine erken yaşta kaybettiğimiz emekli öğretmen Fethi Gülmez abimizdi) babalarımızı öğrenince halkevinin anahtarını teslim etme konusunda rahatlıyor.
Güzel günler geçirdik o yıllar.
Sonra ben üniversiteyi bitirdim ve göreve başladım. 96'da Ödemiş'e gelene kadar yaz tatillerinde muhabbetimiz devam etti. Sendikal faaliyetler yeniden ivme kazanıyordu.
Ödemiş'e geldiğimde, bir gazete çıkarma fikri başımıza üşüştü. Vergi dairesi karşısında eşi Zeynep abla adına kırtasiye işletiyordu. Boş vakitlerimizde gazeteyi tartıştık hep. Ödemiş'e yakışır, Milliyet çizgisinde bir gazete.
Zaman zaman bizim evin mutfağında yazdık çizdik projeyi.
Uzatmayalım. Sonunda fikir zikire dönüştü ve 97'nin Aralık ayı sonunda haftalık olarak başladık işe.
Sonra aşkın ve devrimin partisi olarak basında yer bulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin ilçede kuruluşu ile ilgili hatırı sayılır bir emek sarfetti.
Gazete hala yayına devam ediyor. Çıktığı günlerdeki heyecanı taşımasa da parti de öyle…
Ama Kazım abi artık aramızda değil.
Zaman zaman sert tartışmalar yaptık. Hakkımız geçti birbirimize belki.
Yanılmıyorsam ilk bir yılın ardından 'bizde kalması gereken' nedenlerden dolayı yollarımız ayrıldı. Ben yine kırtasiyeye gidip muhabbete devam ettim.
Ve yine yanılmıyorsam 2008' başında eşiyle birlikte katıldığı bir Mısır gezisi başlangıcında geçirdiği kalp krizi sonrasında beynine 10 dakika kan pompalanamadığı için bitkisel hayata mahkum oldu.
11 yıldır sadece bakıyordu ve emekli hemşire olan eşi Zeynep ablanın büyük özverisi ile bugünlere kadar gelmişti.
Hakkında yazılacak çok şey var belki ama güzel insandı. En başta mücadele insanı idi. Yardımlaşma ve dayanışma adamıydı.
Arşivlerde birlikte çektirdiğimiz fotoğrafları aradım. Ama o 'Ben mutfak adamıyım' derdi… O yüzden fotoğraflarda bulamadım belki gülen yüzünü.
Toprağı bol, anıları mücadelemizde ışık olsun.