KALDIRIMLARA ÖZGÜRLÜK!
Şunun şurasında 31 Mart'a dört gün kala bir seçmen olarak yaşamakta olduğumuz yerel seçimle ilgili iki...
Şunun şurasında 31 Mart'a dört gün kala bir seçmen olarak yaşamakta olduğumuz yerel seçimle ilgili iki çift laf etmemek ayıp olur diye düşündüm. Bunu hissettiren okurlarımın da isteğini yerine getirmiş oluruz belki.
Hayat bana hiçbir şeyin fanatiği olmamayı öğretti. Ne siyaset, ne futbol ne de bir başka alanda aşırıya kaçmamanın yararını yaşadıklarımdan öğrendim. Siyaseti futbol takımı tutar gibi tutmak, sahiplenmek, karşı görüşte olanlara kinle, nefretle bakmak, hatta saldırmak bizim edebimizde yeri yok. Bunu, fikirlerimden ötürü beni öldürmeye gelenler kadar kurtarmak için çaba harcayan Kürt kardeşlerim öğretti. Önce insan demeyi o olaydan sonra kesinlikle inandım. Ne din, ne ideoloji insana yetmiyor. Hangi ulusa mensup olursa olsun, derisinin rengi ister siyah ister sarı olsun, hepimizin yüreği aynı kanı pompalıyor, beynimiz aynı kıvrımlardan oluşuyor. Değişense coğrafyadan ileri gelen hayat bakışı ki, buna kültür diyoruz. Kültür farklılığıysa insan olmaya engel hiç değil.
Belediye başkan adaylarımız vaatlerini hemen her platformda sıralıyorlar. Her şey buraya kadar iyi güzel de, 31 Mart sonrası bu vaatlerin beş yıl içinde yüzde kaçının hayata geçeceği ise koca bir soru işareti. Gönül, her söylenenin yerine getirilmesini istiyor, istemesine de, ülkenin ekonomik durumu, siyasi inatlaşma, restleşme, dünya genelinde yaşananlar, Ortadoğu bataklığında olup bitenler gibi birçok etken de gelip senin benim sokağımdaki çukurda bizi tökezletebiliyor.
Doğalgaz gelmesine hepimiz sevindik sevinmesine de bunu gelin bir de araba sahiplerine sorun bakalım ne diyecekler? Başkasına sormaya gerek yok, arabamın alt takımı girip çıkmak zorunda kaldığım çukurlar sayesinde sanayilik oldu. Burada iyi bir şey yapalım derken eşgüdüm ve plansız çalışma sonrası aylarca sürüncemede kalan; yok o sokak senin, bu cadde benim çekişmesinin faturası bizlere çıkıyor. Ondan sonra şehre doğalgaz getirdik diye bilbordlara afili afişler yerleştiriliyor. Sokaklarda dev afişlerle o bizim işimiz değil, büyükşehrin, deniyor. Ne zaman büyükşehir yasası geldi; olan, hem kentte hem köyde yaşayanlara oldu. Her şey deyim yerindeyse kaos oldu. Getirilen yasanın aksaklıkları düzeltilmesi gerekirken yerli yersiz suçlamalarla halk bıktırıldı. En azından kendi adıma söyleyeyim, ben bu kısır çekişmeden bıktım usandım.
31 Mart seçimlerinin bize ne getireceği de bir bilinmezliğe büründü. Herkesin kendi penceresinden baktığı bir Türkiye manzarasıyla karşı karşıyayız. Kimi pembe tablo, kimi çok karanlık resimler çiziyor, sosyal medyada, televizyonda. İnanın son zamanlarda haber de dinlemez oldum. Yalan haberlerden bıktım. Siyasetin dili hiç bu denli kirletilmemişti. Bunları dinleyeceğime açıp müzik dinleyerek en azından kafamı dinlendiriyorum. Hele bu konuda, klasik ya da caz müziği insana ilaç gibi geliyor.
Gelelim şu kaldırımlara… Necip Fazıl'ın ünlü şiirinden bir dörtlükle anımsayalım:
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Önce şu kaldırımlara dikilen ağaçlara dokunalım. Bu konuda siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben çok rahatsızım. Ağaçlar yetmezmiş gibi yapılan paket taş döşemeler kaldırımları daha da yürünmez hale getirdi. Engelli bir yurttaşın Ödemiş kaldırımlarında yürümesi tek kelimeyle mucize! Hele tekerlekli sandalyeliyse hiç olanağı yok.
Diğer bir husus da, esnafın kaldırımları inatla işgal etmesine dur diyecek bir Allahın kulunu bulana plaket vereceğim. Bu kentte kaldırım işgalleriyle mücadele edecek bir başkan adayı daha tanımıyorum. Oy vereceğim adayın da bu konuya el atacağına inanmıyorum. Hiç adını unutmam, bu konuda ciddi bir çaba harcayan tek belediye başkanı 12 Eylül sonrası atamayla gelen Kemal Kumuk vardı, anımsayanlar bilir. Ödemiş esnafına şunu yeniden söylemek zorundayım, ben kaldırımdaki mala bakarak alışveriş etmiyorum. Kaldırımlar bu kentte yaşayan herkesin ortak kullanım alanıdır. Hem Necip Fazıl'ın da dediği gibi kaldırımlar 'çilekeş yalnızların annesi'dir.
Kaldırımlarla ilgili son olarak şunu diyeyim; bir ülkenin uygarlıktaki değeri, kaldırımlarının yüksekliğiyle ölçülür. Doğrusu yollar benim gibi bisiklet kullananlar için türlü tehlikelerle dolu olduğu kadar yayalar için bütünüyle bir felaket!
Ödemiş'i yavaş kent statüsünü kim kazandırırsa, onun heykeli dikilmeli derim. Verilen vaatler arasında 'yavaşkent' sözcüğüne rastlayamadım. Varsın olsun, biz hız kesmeyiz, efeyiz, yakışır mı bize hız kesmek! Bunun için vatandaştan oy mu istenir?!