Issızlaşma
Sustuklarını duyan var mı hayatında? Söylemediklerini. Sözlerinde değil gözlerinde, yüreğinde taşıdıklarını duyan var mı? Duyurma çaban...
Sustuklarını duyan var mı hayatında? Söylemediklerini. Sözlerinde değil gözlerinde, yüreğinde taşıdıklarını duyan var mı? Duyurma çaban var mı? Bazen susmak daha iyi hissettirir hayatta. Yorum yapmamak. Sadece izlemek ve gözlemlemek.
İnsan inandığı şeyler uğruna çabalar, konuşur, meramını anlatma derdine düşer. Lakin anlaşılmıyorsa ve kırılmışsa bir konuda, o zaman konuşmamayı yeğleyebilir. Derdini anlatamadığı yerde susmanın gücüne başvurabilir. Hiç kimseyle, hiçbir konu hakkında, hiçbir yerde. Hani Seksenler dizisindeki 'Susmuş' karakteri gibi. Kırgınlıklarını, kızgınlıklarını içine döndürüp susmaktan bir zırh örebilir etrafına. Belki de en zor olanıdır bu. Öyle ya kızdığına konuşmayacaksın, olumsuzu eleştirmeyeceksin, sevdiğini belirtmeyeceksin, övmeyeceksin, yermeyeceksin… Ne kadar da zor. Yüzüne sahte bir gülücük, maske takıp, kırıldığı yerden yeşermiş gibi davranacaksın. Neden olmasın…
Peki, dilin susması yüreğin konuşması anlamına mı gelir? Öyleyse eğer kelimelerle dışa aktarılamayanlarla içteki yolculuğu sürdürmek ne kadar zorlayıcı? 'En uzun yol insanın içine' ise, dış rüzgarların hırpaladığı çiçekleri iç dünyada yeniden diriltmek, örselenen dalları yeniden yeşertmek üstün bir çabayı gerektirir. Öyle ya o uzun yolculukta ne kadar da çok bakılacak, gözden geçirilecek, yüzleşilecek, kabullenilecek hadise var. Affedilecekler, affedilmeyi bile hak etmedikleri için silinip geride bırakılacaklar, minnetle yd edilecek olanlar ise sevgiyle hatırlanıp, gözyaşı ile anılacaklar… Liste uzayıp gidecek ve bir ihtimal o yol bir türlü tamamlanamayacak. Issızlaştıkça dil, kalabalıklaşacak yürek. Yani 'yaşandı bitti, hadi hiçbir şey olmamış gibi yola devam edelim' denmediği sürece insanın muhasebesi de iç söylemleri de bitmeyecek.
Toprağın altı üstüyle nasıl kıyaslanamıyorsa, konuşmayan dilin kalpteki söylemi de kıyası kabul etmez bu noktada.
Duygular var ya ah o duygular insanı bir iple iç kuyuların karanlığına da daldırıyor, maviliklerin üstüne de çıkartıyor…
sözlere ne hacet susmuşsa dil
bakmaya ne gerek görmüşse göz
gözün bir gördüğü gönülde daim
dilin bir dediği ömürde kaim
durma
sen dursan da kervan yürür daim