İşçi olmayanların bayramı

1 Mayıs Cuma… Her şey, 1856’da Avustralya’nın Melbourne şehrinde başladı. Taş ve inşaat işçileri, günlük çalışma...

1 Mayıs Cuma… Her şey, 1856'da Avustralya'nın Melbourne şehrinde başladı. Taş ve inşaat işçileri, günlük çalışma saatlerinin sekiz saat olarak düzenlenmesi için gösteri ve yürüyüş yaptılar. Bundan tam 30 yıl sonra 1886'da yine çalışma saatlerinin 12 saatten sekiz saate çekilmesi için ABD'nin Chicago şehrinde fabrika işçileri tarafından gösteri ve yürüyüş yapıldı. Katılımın yoğun olması sebebiyle 'Haymarket Olayı' yaşandı. İşçi ve polislerin ölümleriyle sonuçlanan bu olayın ardından Fransız bir işçi temsilcisinin önerisi ile 1 Mayıs gününün 'Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü' olarak kutlanmasına karar verildi.

Tüm dünyada coşkuyla kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı, ülkemizde ilk kez 1923 yılında kutlandı. 2008 yılında 'Emek ve Dayanışma Günü' adını aldı. 22 Nisan 2009'da da TBMM'de kabul edilen 5892 sayılı yasanın yürürlüğe girmesiyle resmi tatil ilan edildi.

Neden anlattım, neden yazdım bütün bu bilgileri? Şöyle dışarıdan bakınca ne kadar da işçisine, emekçisine kıymet gösteren, saygı duyan bir millet olarak duruyoruz? Ee bütün bu kıymet ve saygı, yasalarla sabit değil mi? Buraya kadar her şey tamam. Şimdi sorarım size, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde nam-ı diğer İşçi Bayramı'nda sahiden tatil yapan bir 'işçi', 'emekçi' duydunuz mu? Şahsen ben ne duydum ne de gördüm.

'Fabrika, atölye, maden ocağı, tarım işletmesi vb. bir iş yerinde, belli bir ücret karşılığında bedenini, kafa gücünü ya da bunlarla birlikte el uzluğunu(yatkınlık) kullanarak üretim yapan kimse.' Sözlükte böyle tanımlanıyor işçi kelimesi. Şimdi az önceki sorumu yeniden sorayım. Bu tanıma uyan kaç çalışan birey, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nda tatil yapıyor?

1 Mayıs günü; bütün resmi kurum ve kuruluşlar resmi tatilde iken o gün çalışan, çalışmak zorunda olan vatandaşlarımızın yani işçilerimizin bayramı ve ne kadar ironik ki o gün işçi olan her birey işinin başında…

Hadi tatilden geçtik de işçi ve emekçilerimiz, hak ettiklerini alabiliyorlar mı? 'Mobbing' diye bir şey var şimdilerde. Bir kişiden kapasitesinin üstünde hizmet beklemek şeklinde yorumlanıyor. İşçi, canını dişine takıp çalışıyor ve iş veren, 'Yetmez, daha çok çalışacaksın' der gibi tepesine çöküyor. İşçiye hak ettiklerini de vermemesi cabası. Hatta bazen aşağılama, hakaretlere varıyor bu vahim durum.

Biz, Müslüman bir ülkeyiz. İslam dininin ahlakı ile şekillenmiş bir toplumun bireyleriyiz. İslam dininde işçilerle ilgili birçok ayet ve hadis var. 'Artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların haklarını ve ücretlerini eksiltmeyin, halka haksızlık etmeyin!' (Ara'f, 7/85). 'Allah Teala, çalıştırdığı işçiden azami verim aldığı halde onun ücretini tam ödemeyenin öteki hayatta hasmı olacaktır.' ( Buhari, İcare, 10) İşçilerimizin insanca hayatta kalma çabalarının bu denli iç karartan resmi karşısında İslam ahlakından nasip almamış olmak niye?

Ah işçi, emekçi kardeşlerim! Sizi sadece 1 Mayıs'ta hatırladığımızı düşünmeyin. Biliyorum, sizlerin de yapacağı bir şey yok aslında. Birçoğunuz belki bu yasal haklarınızdan haberdar bile değilsiniz. Haberiniz olsa bile yasal haklarınızı korumak istediğinizde işveren size kapıyı gösteriverir. Evde eşiniz, çocuklarınız var. İşsizliğin kol gezdiği bu devirde bir işiniz olduğu için şükrediyorsunuz lakin yasal haklarınızdan verdiğiniz her taviz, işverenin cebine para olarak giriyor.

Sayfalarca yazılır bu konu üzerine. Düzelmeyecek bu durum. Belki düzelir, belki birileri kulak verir bu cılız sesime. Bir ümit yazdım işte. İşçi ve emekçi ağabeylerimin, ablalarımın döktüğü her alın teri, yediği her lokma helaldir ve para ile bir karşılığı olamaz. Hepinizi can-ı gönülden selamlıyorum. Emek ve Dayanışma Günümüz kutlu olsun!

Bakmadan Geçme