Ilımlı İslam ve siyaset-2
Amerika ile İsrail, Yeni Dünya Projesi ile ülkelere, ülkelerin inançlarına yepyeni düzen verirken ‘Dinlerarası Hoşgörü’ sloganını...
Amerika ile İsrail, Yeni Dünya Projesi ile ülkelere, ülkelerin inançlarına yepyeni düzen verirken 'Dinlerarası Hoşgörü' sloganını kullandı. Ortadoğu- Filistin bölgesindeki Kudüs, nihai başkentleri olup Mescid-i Aksa Camisi'ni yıkıp Süleyman Tapınağı'nı inşa edinceye kadar da bu hedeflerinden dönmeyecekler.
D. Trump ve B. Netenyahu'nun 'Yüzyılın Anlaşması' diye adlandırdıkları sözde barış planı karşısında Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, 'Kudüs, kırmızı çizgimizdir. Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya uzanan elleri kırarız' diyor.
Sayın cumhurbaşkanına şunu sormak isterdim: Madem Kudüs kırmızı çizginiz idi, neden yıllarca Gülen cemaatine 'Ne istediniz de vermedik?' diye sitem edecek kadar yakınlık gösterdiniz? Yoksa Ilımlı İslam-Büyük İsrail Projesi'nden haberiniz yok muydu?
Görev süresi dolan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yeni harita çalışmalarından bahsediyor.
Dinlerarası diyalogun mimarlarına göre diyalogun bir amacı da 'Benim dinim son dindir' inancından vazgeçmekti. Bu diyalog uğraşları, kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülüyordu ama tek kurtarıcının Meryem oğlu İsa Mesih olduğu gerçeğinin kabul edilmesi isteniyordu. Gülen ve cemaatinin bu istek karşısındaki pozisyonu hazırdı. 2003'te F.Gülen'in yayın organlarından Aksiyon Dergisi'nin kapağında beklenen İsa Mesih vardı. 'Onu bekliyoruz' deniliyordu. Zaman Gazetesi'nde ise Yeni Dünya Düzeni ve Yeni Türkiye kavramları da kullanılıyordu.
1995 yılında Fethullah Gülen, CIA eski başkan yardımcısı Graham Fuller ile olan görüşmelerini inkar ediyordu. Oysa Graham Fuller, Siyasal İslam'ın Geleceği adlı kitabında 1964 yılında Türkiye'ye geldiğini ve en yakın dostları arasında F.Gülen'in olduğunu vurguluyordu ve ekliyordu: 'Gülen'in radikal İslamcı olduğunu düşünmüyorum.' Gülen için övgüler yağdırıyordu. Yağdırmaz mı; Kuran'dan İdrake Yansıyanlar adlı kitabında Fethullah Gülen, Meryem Suresi 17. Ayet'ine inanılmaz yorumlar getiriyordu. Güya peygamberimizin ruhu ile Meryem Ana nikahlanmıştı. Dolayısıyla 2020 yılında gelmesi beklenen İsa Mesih'in babası, Hazreti Muhammed oluyordu.
Amerika'nın birçok eyaletinde Gülen Hareketi ve Ilımlı İslam adına konferanslar tertip ediliyordu.
1876-1960 yılları arasında yaşamış ve Bediüzzaman Said-i Nursi olarak bilinen Said Okur, ömrü hayatını kelimetullaha hizmet için vakfettiğini söyler. Kelimetullah, Allah'ın adını yüceltmek… Peygamberlerin güzel ahlakı ile hareket edilmesini, şiddetten uzak durulmasını, 'Müspet Hareket' diye nitelediği iman hareketi ile insanlığın imanını kurtarmayı gaye edinmiştir. Müspet, kelime anlamı olarak olumlu, pozitif demektir. 'Müspet Hareket' ile kalplerden imansızlığı söküp atmak ve ilahi rıza ekseninde çabalamak için çırpındığını, bunun uğruna bir ömrü feda ettiğini bahseden Said Okur'a 'Bediüzzaman' yani 'zamanın yenileyicisi, kutbu' denmiştir. Kendisinin kaleme aldığı külliyatı, Risale-i Nur yani 'zamanın ruhunu aydınlatan ışık' olarak takdim edilir. Bu kitabın amacı, imanın kurtulmasıdır. Bu kitabın konuşulduğu, okunduğu evler de 'ışık evleri'dir.
Said-i Nursi, Padişah II. Abdülhamid zamanında şark bölgesindeki küçük çaplı medreseleri yeterli görmüyordu. Bu medreseleri bir araya getirerek büyük bir medrese olan Medreset-üz Zehra'nın projesini ve Müspet Hareket Projesi'ni Sultan II. Abdülhamid'e açmış ama pek itibar görmemiştir. Hatta padişah, kendisinin akli yönden tedavi edilmesi için akıl hastanesine göndermiştir.
Risale-i Nur kitapları için yıllar sonra İngiliz Colin Turner, bakınız ne diyecektir: 'Müslümanlık hakkında çok şey öğrenmiştim. Bu konuda çok kitap okudum. Bütün kitaplar, İslamiyet inancını ayrıntılı anlatıyordu. Halbuki 'La ilahe illallah' nedir açıklamıyordu. Tek bir kitap hariç; Risale-i Nur… Önceleri tasavvuf sandım ama tasavvuf değildi. Allah'ın birliğini ve hakiki imanı anlatıyordu…'
Said-i Nursi, iman için mücadele ettiği Müspet Hareket ekseninde şu açıklamayı yapıyordu: 'Cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda ettim.'
'İman selameti için ahiretimi de feda ettim' diyor, demek ki dünyasını da kaybetti. Dünyasını kaybetmesini anlayabilirim. İnsanlığa hizmet için, barışı sağlamak adına kendi rahatından vazgeçmesini de takdir ederim. Evlenmiyor, çoluk çocuğa karışmıyor, rahat yaşamı yok, dünyası gitti. Bunu sürgün yıllarında birkaç defa dile getiriyor. Bu, izah edilebilir bir durumdur. Fakat kelimetullah için çabalayan birinin ahiret mutluluğunu kazanması gerekir. Dediği gibi gerçekten iman selameti uğruna gayret eden bir kişinin 'Ahiretimi de feda ettim' demesi ne demek?
Kuran-ı Kerim, İslam inancında son ilahi kitap olup Hazreti Muhammed de son peygamberdir. Maide Suresi 3. Ayet'te, 'Bugün size nimetimi tamamladım, din olarak size İslam'ı seçtim' ayeti de bunu anlatır.
İman ile ahiret selameti, etle tırnak gibidir. Ahiret selametini bir insan, iman esaslarından çıkınca kaybeder. Daha açık ifade ile Said-i Nursi, İslam inancının iman temelinde bazı esneklikler yapıyor. Bu esneklikler sonrası kendi bile huzurlu değil ki 'Ahiretimi de feda ettim' açıklamasında bulunma gereği duyuyor.
Kuran-ı Kerim Maide Suresi 51. Ayet'te, 'Yahudileri ve Hıristiyanları asla veli (dost) edinmeyiniz' deniyor. Bu ayette İslam inancına sahip olanlara açık bir uyarı yapılıyor. Yahudi ya da Hıristiyanlar ile ilişkilerimize sınır çiziliyor.
Buradaki sınırı dine inanıyor-inanmıyor üzerinden izah etmek, ayetin tarihi ve siyasi yönünü hiçe saymak olur. 'Hıristiyan ve Yahudileri başınıza yönetici atamayın. Ticaret anlamında ekonomik işbirliği içinde bulunmayın. Onlara belinizi bağlamayın çünkü onlar, kendi gruplarına öncelik verip sizi arkanızdan vurur. Toplumsal ve devlet yapılanmanızda dikkatli olun' uyarısıdır. Kaldı ki Hazreti Peygamber döneminde bu uyarıların haklılığı ortaya konmuştur. Yapılan onlarca savaş, İslam Devleti'nin bekası ve huzuru içindir. Yoksa insani anlamda elbette farklı kültür ve inanç sahipleriyle konuşulur. Mevzu, siyasi ve ekonomik stratejiler olunca dostlukların olamayacağı anlatılıyor.
Oysaki Müspet İman Hareketi ile Said-i Nursi, bu ayeti kendince yorumlayarak farklı din adamlarına mektuplar yazmış, onlarla çeşitli şekilde iletişime geçmiştir. Ilımlı İslam-Dinlerarası Diyalog sürecinin zemini hazırlanmıştır.
Müslüman İseviler tanımını da yine bu hareket ile tanıyoruz. Bunun zeminini Papa ile Said-i Nursi mektuplaşmaları ispatlıyor. Mektup, Hazreti Muhammed'i anlatmaktan daha ötesiydi.
Gülen, bu mektuplaşmalardaki muradı tamamlamak istedi. Işık evlerinde Risale-i Nur okutuluyor, Müslüman İseviler yetişiyordu. Yahudi teşkilatlanmasına benzeyen görev dağılımları ve kendilerinden olmayanlara görev vermiyor, kendilerinden olmayana abla, abi dememeleri de kimleri örnek aldıklarının göstergesiydi.
Bir sonraki köşe yazımda Risale-i Nur nereden esinlendi izah edeyim.