İlaç olarak şifa, keyif için zehir
Esrar, bilimsel adı “cannabis sativa” olan Hint keneviri bitkisinden elde edilir. Bu bitkinin anavatanı, Hindistan ve...
Esrar, bilimsel adı 'cannabis sativa' olan Hint keneviri bitkisinden elde edilir. Bu bitkinin anavatanı, Hindistan ve Orta Asya'dır. Günümüzde üretiminin çoğu, Kazakistan ve Kırgızistan'da gerçekleştirilir. Eski Mısır, Sümer ve İskitlerce bilinip keyif verici olarak kullanılan bu madde, ayrıca ağrı kesici ve afrodizyak olarak da kullanılmıştır. Verdiği sarhoşluktan dolayı birçok toplumda dini ayinler sırasında vecd haline geçmek için bir aracı olarak görülmüştür. Şamanlar gibi kehanette bulunan kimselerce yine ayinler sırasında kullanılırken bazı toplumlar, ölü gömme törenleri sırasında da bundan yararlanmışlardır. Örneğin Herodot, İskitlerin ölü gömme törenleri sırasında bu bitkinin tohumlarını kızgın taşlar üzerine attıklarından bahsetmiştir. Tohumlardan çıkan dumanın insanların kendilerinden geçmelerine sebep olduğunu ve bundan son derece keyif aldıklarını da belirtmiştir.
Yine esrar gibi uyuşturucu etkileri olan bir diğer madde ise afyondur ve bilimsel adı 'papaver somniferum' olan haşhaş bitkisinin çizilmesiyle bu çiziklerden sızıp katılaşan özsudur. Anavatanı, Anadolu ve Doğu Akdeniz olan haşhaşın ağrı dindirici, uyutucu olarak kullanımı ise Eski Mısır'a kadar uzanır. Çok eskiden beri kullanılagelen afyon; yutularak, çiğnenerek, dumanı çekilerek içilir ve ne şekilde içilirse içilsin aynı etkileri gösterir.
Haşhaş bitkisi ve ondan elde edilen afyon, Yunanlılardan Romalı hekimlere ulaşmıştır. Ünlü Romalı hekim Dioskorides, 'De materia medica' adlı eserinde haşhaşın peklik verdiğinden, uyku getirdiğinden, öksürüğü dindirdiğinden bahsetmiş; aynı zamanda soluk kesici, bilinç kaybettirici etkilerinin de olduğunu ve fazla kullanımın ölüme neden olacağını da eklemiştir.
Ayrıca bunlardan başka banotu, adamotu, baldıran, çeşitli mantar türleri ve şarap da ağrı kesici, acı azaltıcı ve de keyif verici etkileri için kullanılmışlardır. Koka bitkisi yapraklarının bu gibi etkileri de Peru yerlilerince Eski Çağ'dan beri bilinmektedir. Herhangi bir cerrahi işlem öncesinde ve sırasında koka bitkisi yaprakları çiğnenmeye başlanır; bu sayede acıya dayanmak daha kolay hale gelirdi. Yaralanmış bir bölgeye de ağızda çiğnenen koka yaprakları uygulanır, böylece acı dindirilirdi. Koka yaprakları, açlık ve yorgunluk hissini neredeyse yok ettiğinden günümüzde Güney Amerika'da uzun yolculuklar sırasında hala kullanılmaktadır. Adamotu bitkisi ise Antik Çağ'ın en ünlü narkotik bitkilerinden biridir ve Dioskorides, daha evvel zikrettiğimiz eserinde bu bitkinin hem hipnotik hem toksik etkisinden bahsetmiştir. Galenos ve Trallesli (Aydınlı) Alexandros ise afyonun yanında banotu, adamotu ve baldıranın yüksek dozlarının hayatı tehlikeye sokan etkileri üzerinde durmuşlardır. Hatta Eski Yunan'da baldıranın kötü bir ünü vardı çünkü Atina'da ölüm cezaları, suçluya baldıran özü içirilerek gerçekleştiriliyordu. Ünlü filozof Sokrates de yargılandıktan sonra suçlu bulunmuş ve bu zehri içerek ölüme gitmişti.
Bedeni ve zihni uyuşturan bu ilaçlar, aynı zamanda insana cesaret de veriyordu. Bu doğrultuda Eski Yunan'da genç erkekler, savaştan önce yaşadıkları ölüm korkusunu yenmek için afyon kullanırlardı.
Orta Çağ Avrupa'sında kilise dogmaları, bilimsel bilgiyle çeliştiği için tıp alanında bir gerileme yaşanmıştır. Hıristiyanlığa göre Hz. İsa'nın ölürken çektiği acı ve de bu şekilde ölümü acı ve ağrıya kutsal bir anlam yüklediğinden ağrı kesiciler, kilise tarafından pek tasvip edilmemiş ve ağrı, ruhu saflaştırmak ve günahtan arınmak için bir aracı olarak görülmüştür. Yine de cerrahi müdahaleler ve dayanılmaz ağrılar söz konusu olduğunda bu öğretiler göz ardı edilerek hastayı yatıştırmak için banotu, adamotu gibi bitkilerin kaynatılmasıyla elde edilen özütler kullanılmıştır.
Esrarın Avrupa'ya yayılışı Napolyon'un 1798 Mısır seferinden sonradır. Üst sınıf ve entelektüeller arasında sevilen esrar; uzun zaman macun olarak tüketilmiş, sigaranın yayılmasından sonra ise sigara biçiminde içilmeye başlanmıştır. Afyon ise 19. yüzyıl başında Avrupa'da yaygın bir ağrı kesici ve sakinleştirici olarak ayrıca yolculuk öncesi heyecanı yatıştırmak, ayrıca migreni tedavi etmek için kullanılıyordu. Hekimlerin en çok tavsiye ettiği ilaçtı. Eczanelerden reçeteye ihtiyaç olmadan ve oldukça ucuza temin edilebiliyordu. Günümüzdeki Aspirin kullanımı kadar yaygındı ve neredeyse her evin ecza dolabında bulunmaktaydı. Hatta zararlı olabileceği düşünülmeden çocukların rahat uyumasını sağlamak için afyon katkılı şuruplar verilmekteydi. Bu, ilerde bazı kişilerin afyon bağımlısı olmasına dahi neden olmuştu. Avrupa'da alkol ile beraber afyon bağımlılığının da iyice artması ise 'vahşi kapitalizm' döneminde işçi sınıfı arasında başlamıştı.
Osmanlı'da tuhaf bir durum söz konusuydu. Esrar kullanımı hoş görülmezken afyon, üst sınıflar tarafından kullanılan itibarlı bir maddeydi. 18. yüzyıl başlarında Süleymaniye'deki Tiryaki Çarşısı'nda afyon satan yüzden fazla dükkan vardı. Bu madde, hayatın o kadar içindeydi ki divan şiirine dahi girmişti. Afyon tiryakileri, Ramazan'da sahurdan sonra oruca başlamadan önce tiryakiliklerinin derecesine göre hazırladıkları bir, iki ya da üç kat kağıda sarılmış afyon toplarını yutarlardı. Günün ilerleyen saatlerinde kağıt kalınlığına göre bunlar sırayla eriyip afyonlar etkisini gösterirdi. Böylece tiryaki, oruç bozmadan keyfini de yapmış olurdu. Bu durum, 'afyonu patlamamak' deyimini doğurmuş ve bu deyim, günümüze dek gelmiştir. Afyon, ayrıca Osmanlı mutfağında da kullanılır; gülsuyu, amber ve kırmız ile beraber 'tiryaki şerbeti' adı verilen bir şerbete konulurdu.
Asya'da ise bu zararlı madde, Çin ve İngiltere arasında savaşa sebep olmuştu. 18. yüzyılın başlarında İngiliz Doğu Hint Adaları Kumpanyası, Çin'den aldığı mallar karşılığında Çin'e gümüş ile ödeme yapmaktan dış ticaret açığı vermeye başlamıştı. Bunun üzerine daha önceden Hollandalılar marifetiyle afyonla tanıştırılan Çin'e kendisine çok ucuza mal olan bu maddeyle ödeme yapmaya başladı. Çinliler, böylece iyice afyona alıştırıldı ve toplumun her tabakası afyon müptelası oldu. Afyonun toplum üzerindeki yıkıcı etkisi 19. yüzyıl başında felaket boyutlara ulaşınca imparator, bunu önlemek için sert tedbirler aldı. Çıkarları zarar gören İngiltere, Çin'e saldırdı ve başarısız olan Çin, İngiltere'ye birçok imtiyaz vermek zorunda kaldı. Benzer ayrıcalıklar talep eden Batılı ülkeler, 1856'da İkinci Afyon Savaşı'nı başlatarak Çin'e karşı başarılı oldular. Çin, uzun yıllar büyük kayıplar ve mücadeleler vererek afyon belasından ancak 20. yüzyılın ortalarında kurtulabildi.
Velhasıl çok eski dönemlerden beri çeşitli nedenlerle kullanılagelen afyon, esrar ve ileride onlara katılacak olan diğer zararlı maddeler, ancak 19. yüzyılın sonlarında zehir olarak kabul edilerek yasaklanmaya başlamış ve bu yasaklardan sonra da uyuşturucu kaçakçılığı ve bundan zengin olan mafyalar türemiştir.