Hikmet Sezer ile tasavvuf söyleşisi
“Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam” diyene katılmamak mümkün mü? Ben de kendimce değerlerimiz yitip gitmesin...
'Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam' diyene katılmamak mümkün mü? Ben de kendimce değerlerimiz yitip gitmesin diye değerli büyüklerimizle sohbet-i canan eyliyorum. Hikmet Hanımefendi de nakkaş misali yüreğimde nakışlar nakşetti. Bakış açımı, gönül dünyamı zenginleştirdi. İstedim ki siz de bizimle keyiflenip demlenin, kalben keşif yolculuğu yapın, olur mu sevgili okurum?
Aşksız gönül, sinede yüktür…
Ü: Güzellik denilince ilk planda dış güzellik geliyor aklımıza. Gönül dünyamız harabe olmuş, dostluklarımız viraneye dönmüş, şiddet dili ne yazık ki etrafımızı kuşatmışken siz kalbi güzellikleri, gönül muhabbetini, sevgi dilini anlatıyorsunuz. Mevlevi olmanız, sevgi dilini kullanmanızda etkilidir değil mi?
H: Sevgiye koşullanmak sevgiyle var olmak fakat koşulsuz sevmek, sufizm ya da tasavvuf ile ilgilenmek, yenilenmek için önemli dönüm noktasıdır. Mevlevi kültürü ile yeniden doğdum diyebilirim. Bugün 17 Aralık, Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin 746. vefat yıldönümü. Kendi ifadesiyle vuslat gecesidir. Ölmek yok olmak değil, dünya okulundan bir mezuniyet. Yaradan'a kavuşma anı, sevgiliyle buluşma gecesidir. Şeb-i Arus törenlerinde bulundukça, Mesnevi okuyup tefekkür eyledikçe iç dünyam apayrı bir boyut kazandı. Eski benliğim ile şimdiki benliğim arasında iyi anlamda inanılmaz farklılıklar oluştu. Olaylara daha pozitif baktıkça ruh sağlığım iyileşti. Tefekkürden tezekküre, tezekkürden şükür edebilme makamına gelebilmek, isyanlarımı susturdu.
Ü: Şükür etmeyi biliyoruz çok şükür de efendim şu tefekkür ve tezekkür ile ne demek istiyorsunuz? Tasavvufta bu kavramların önemi nedir?
H: Tefekkür; insanın önce kendi varlığı, sonra da diğer mahlukatın var oluşu üzerinde derince düşünmesi, yokluktan varlığa geçiş sürecini idrak edebilmesidir. Böylesi derinlik, kişinin diğer varlıklar ile olan ilişkisini belirlediği gibi onlardan ne kadar farklı olduğunu da ortaya koyar. Bedeni ile tabiatın parçası olan insanoğlu, enerji bedeni dediğimiz tinsel yönü ile tabiata sığamaz. Sonluluk ile sonsuzluk arasında çırpınır. Bu çırpınışlarında sonsuzluğu arayışı tefekkürdür. Tezekkür ise geçmişimiz ile hesaplaşmaktır. Yanlış giden hayatımızı idrak etmektir. Bugün idrak etmek yerine farkındalık diyorlar. Farkında olabilmek… Yaptığımız hatalardan ibret almaktır tezekkür.
19 yaşımda evlendim. 20 yaşında anne oldum. Anne olmadan önce annemi kaybetmiştim. Sonrasında evladımı kaybettim. İki canımı kısa zaman aralıklarıyla yitirdiğimde korkunç bir travma yaşadım. İsyan ettim. Bir süre psikolojik tedavi gördüm. Ancak bir dostumuz vesilesiyle Mesnevi okumalarına katıldım. Eva de Vitray Meyerovitch'in Mevlevi olduktan sonra yazmış olduğu İslam'ın Güler Yüzü adlı kitabını okumak da beni etkiledi. Mesnevi ile, Mevlana'nın sufi öğretileriyle tanıştım. Hikayeler üzerinden benliğimdeki yaralarımı tedavi ettim. Kendim bile değişip iyileştiğime inanamıyorum, mucize gibi…
Ü: Umarım hepimiz şifa bulabiliriz. Sizin gibi Mesnevi okuyalım. Okumalarınız ışığında kutsal kitaplar ile tasavvuf arasında bir bütünlük görüyor musunuz? Bazıları, Mesnevi kitabının özellikle Kuran-ı Kerim'in açıklaması olduğunu söylüyor, siz ne dersiniz?
H: Öncelikle Ümran'cım, bir izahta bulunmak istiyorum. Mevlana'nın gerçek adı, Muhammed Celaleddin-i Rumi'dir. Kendisi, alim bir zat. Şems-i Tebrizi ile olan dostluğu, onu Hak aşkına götürür ve benliğini dönüştürür. Satırlardan değil, sadırlardan aktarmaya başlar. Bu dönüşüm ile Mevlana olur. Hak'tan aldığını halka vermek adına semada bulunur. İlahi cezbe halinde yaşadıkları ışığında Mesnevi adlı kitabı yazar. Mesnevi okudukça yaşantımda da değişiklikler oldu.
Mesnevi, ilahi kitaplardan beslenir ancak bu kitabı sadece bir din kitabı ya da onun açıklaması olarak değerlendirmek pek doğru olmaz.
Tasavvuf ya da sufizm, bizim toplumda İslam dininin özü veya İslam'ın bir tefsiri gibi kabul edilir ama bu fikir de eksiktir. Tasavvuf, bir din değildir. Bir dinin açıklaması da değildir.
Ü: O zaman farklı inançların da tasavvufu olabilir değil mi?
H: Din ile tasavvuf dediğimiz sufi öğreti, iç içe olmakla birlikte birbirinden kısmen farklıdır. Her şeyden önce din, toplumsal bir kurumdur. Aile, eğitim, siyaset nasıl ki toplumu oluşturan kurumlardır, din de öyle. Dinin varoluşu ve yaşanışı toplumsaldır. Kuralları ve ritüelleri bellidir. Kişinin kendince bir arayışı olmadığı için dinler, geneli ilgilendirir. Oysa tasavvuf, dinler gibi toplumsal bir kurum değildir. Kişinin şahsen arayışı, manevi yolculuğu biriciktir. Genelden ziyade bireyseldir.
Kişi, tüm dinlerin, inançların, ideolojilerin ötesinde merak edip var oluşunu, nereden geldiğini, nereye gideceğini, ölümden sonrasını düşünür. Bu, öylesine bir düşüncedir ki birey, evrendeki konumunu ve görevini sorgular. Biraz önce bahsetmiş olduğum tefekkür boyutuna ulaşır. Tefekkür etmesi sonucunda hakikat arayışı, onu asıl var olan dediğimiz Yaradan'a götürecektir. Kişinin bu yolculuğunun adı, tasavvuf ya da sufizmdir.
Ben, Mesnevi okuyorum ama sufi olmak için illa ki Mesnevi okumak şart değildir. Uzakdoğulu bir keşiş de kendince bir sufi ekolü oluşturabilir. Kısacası tasavvuf, herhangi bir dinin tekelinde ve korumasında değildir. Bu; hangi din, inanç ya da ideoloji olursa olsun…
Ü: Muhammed Celaleddin-i Rumi'nin Mevlana olma serüveninde Peygamber Efendimizin hiç rolü olmadı mı?
H: Mevlana, hiç şüphesiz İslam peygamberinden de etkilenmiş ve onun 'el- Emin' sıfatı dediğimiz güvenilir olmak ve dinin özü dediği güzel ahlakı öğrenmiştir. Hira Mağarası'nda yapayalnız bir şekilde tefekküre dalması, evrensel sufizm için de önemlidir. Mevlana'nın 'Pergel' sembolünü iyi idrak edersek bir ayağımız kendi kültür ve inançlarımıza sapasağlam basarken diğer ayağımızın bizden olmayan farklı dinlere, kültürlere seyahat etmesini gerekli görür. Bu görüşte olan bir sufi, artık dünya vatandaşıdır. Kendisini bir toplumun ya da bir dinin insanı olarak tanımlamak, onu tanımamaktır.
Mevlana'yı iyi anlamak için sadece Kuran-ı Kerim'in ahlak öğretisini bilmek yetersiz kalır. Bir o kadar da İncil okumanız gerekiyor. Özellikle İsa Mesih'in Dağdaki Vaazı bölümünü okumanızı öneririm. Matta İncili 5: 1-5; 'Ne mutlu ruhta yoksul olanlara çünkü göklerin egemenliği onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara çünkü onlar teselli edileceklerdir. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.' 18: 1-6; Küçük çocuklar gibi olamazsanız Göklerin Egemenliğine giremezsiniz.'
Ü: Hak bize gönül vermiş şükürler olsun ki evrilip olgunlaşıyoruz. Her peygamber, her sufi var oluşumuzu daha iyi anlamamız adına bize hazineler bırakmış. Onlara minnettarız. Farkında olmamızı sağladığınız için size de teşekkür ederiz.