HERKESE USTA DENMEZ!

Evet, sevgili okurlar, bu hafta da Ödemiş'e gönlünü veren, yaklaşık kırk yıldır, Ödemiş ve çevre ilçelerdeki...

Evet, sevgili okurlar, bu hafta da Ödemiş'e gönlünü veren, yaklaşık kırk yıldır, Ödemiş ve çevre ilçelerdeki insanların damak tadına hitap eden Rıza Usta diye tanıdığımız, Ulus Lokantası'nın sahibi Rıza Kırtepeye misafir olduk.

Öyle sıradan bir lokanta olmadığını ilk girişte zaten gösteriyorlar. Kapıda güler yüzlü şeften, sağ tarafta tezgah başında olan çalışanlara, kasadaki kardeşten ve hatta lokantanın içinde ilerledikçe diğer masalara hizmet eden garson arkadaşlara kadar hepsi güler yüzlü ve pırıl pırıl hijyen kokuyorlardı.

Hemen bize bir masa ayarlandı, çünkü Rıza Beyle rahat rahat sohbet etmek istiyordum. Ama her zamanki gibi önce emekçilerle konuşmalıydım. Var mı dedim, işvereninizden şikyetiniz? Bana, sen ne diyorsun arkadaş, şikyet etsek kurulduğundan bu yana hemen hemen bir kaçı yeni olmaları harici çalışamazdık der gibiydiler. Bu duyguyu da kurdukları nezaketli cümlelerinden bana da geçirmeyi başarmışlardı…

E peki içinizde kırk yıldır, otuz otuz beş yıldır Rıza Bey'le yol alan arkadaşlar var, neydi sizi kendisine bağlayan dediğimde de; (birbirleri ile yarışır gibi hepsi bir şeyler söylemek için söz almadan konuşuyorlardı. Ne mutlu bir durum diye de düşünmeden edemedim.) Öncelikle biri, işinin başında olması dedi, bir diğeri adaletli davranması ve bir başkası lokantanın mutfağından, masasına, oradan tezgha kadar bizimledir dedi. Ve müşteri ağırlamaya kadar patron edasına girmeden bizimle her yerdedir dediler. Şaşırdım!

Hatta bu tarz işletmelerde bilirsiniz, patronlar kasadan ayrılmaz bile. Çalışanlarla sohbet ettikçe iyi ki bu hafta Rıza Beye misafir olduk diye de mutlu olmadım değil hani, emekçiye böylesine saygı gösteren ve onlarla hep birlikte yüksünmeden çalışan patron sayısı oldukça azdır. Bilirim, birçoğunuz da bilir ayrıca…

Ve evet o kıymetli insan Rıza Bey, son rötuşları hazırladığı masaya bizi davet etti… Ah işte olayın da aslında en zor yeri burası…

Bu yazdıklarım mümkünse aramızda kalsın (!); Sabanın erken saatinde lokantaya gittik benim sevgili kameraman arkadaşım Alper'le bizler hazırlığımızı yaparken, mutfaktan çıkan her güzel kokulu ve görünümlü yemek, tezghta yerini alıyordu… E giderken de bütün güzel kokusunu olduğumuz yere bırakması, hem Alper'i hem de beni zorlu bir program olacağı konusunda ikna eder gibiydi.

Derken, program için hazırlanan masamıza geçtik. Sevgili Rıza Bey'le önceden şunu mu soralım bunu mu soralım sıkıntısına girmemiştik. Çünkü özellikle sormamı istediğiniz bir şey var mı dediğimde, istediğin her şeyi sorabilirsin diyerek bizi de sınırlamamıştı sağ olsun.

Rıza Bey, kırk yıl dediler, kimdir bu Rıza Kırtepe de ve üstelik gıda sektöründe ve de üstelik herkesi bu kadar memnun eden bir lokanta sahibi olmayı nasıl başardınız diye sordum. İlk işim dedi naif ses tonuyla, işime üç kişiyle başladım ve aile fertlerimdi. Sonra her geçen yıl büyüdük ve aile fertlerimin yanına bizlerle aynı büyüme hızına yetişebilecek, temiz titiz ve disiplinden rahatsız olmayan arkadaşlarla çalışmaya başladım dedi.

Peki, yemeklerinizin bu kadar leziz ve beğenilir olmasının sebebi bir kaç kişi mi dedim? Asla dedi… Hepimiz birbirimize yardım ederiz. Evet, yemeklerimizi benim ablam Fatma Hanım dhil bir iki bayan arkadaşımız yapar ancak kasadaki kardeşimden hatta ızgara bölümündeki oğlum dhil bütün çalışanların sevgisi ve desteği vardır.

…dediğinde, biraz soluklan Nehir dedim. Karşındaki öyle sıradan biri değil, naifliği altında, disipline, hijyene, adalete ve en önemlisi biz olabilmeyi çözmüş ve çalışanlara da bu birliktelik duygusunu aşılamış biri var. Dur dedim Nehir biraz daha soluklan, sandığından daha fazla insani yönü ağır biri var karşında… Doğru yerdeyim bu hafta da dedim.

Peki, Rıza Bey, (bu arada masaya gelen güzel yemeklerin, yeşilliklerin, turşuların haddi hesabı yok. Gel de aklına soracağın şey gelsin(!)) Hafif yutkunarak, neler var dedim çeşit olarak. Nehir Hanım dedi, gözünü aç ve bak etrafına der gibi (!) Et ya da sebze ya da ızgara ne isterseniz bulabileceğiniz sayılı lokantalardan biriyim. Ödemiş'e has lezzetlerin yanı sıra Ege Bölgesi'nin neyi meşhursa o nu da bulabilirsiniz.

Tam bunları konuşurken, veliahdı oğlu Aykut Bey girdi kadraja. Buyurun siz de dedim. (Bu arada hadi şu program bitse de masamızı süsleyen yemeklerin tadına baksak diye Kameraman arkadaşımla arada göz göze gelmiyor değiliz hani (!)

Aykut Bey, böyle güzel yürekli ve çalışkan babanın oğlu olmak nasıl bir duygu dedim? Çok zor dedi… Zordu dedi… Daha genç yaşlarda bu disiplini ve aşırı titizliğini anlamıyor, işin aslı çok da yanına gelmek istemiyordum. Ama ne zaman ki biraz daha büyüdüm ve yanında olmaya karar verdim. Şimdi babamı daha iyi anlıyor ve iyi ki onun oğluyum diyorum. Bu benim için kıymetli bir durum diyor, yaşı daha yirmilerin başında olan Aykut kardeşim.

Çok doğru noktaya değindi aslında. Babanız ya da anneniz ne tür işte çalışırsa çalışsın, bilin ki böyle bir durumda gösterdiği hassasiyet sizin geleceğe hazırlanmanız için kıymetli bir emsal niteliğinde olduğunu unutmayınız. Bu genç kardeşimizde bu yaşta bunu fark edenlerden olmuş…

Belli ki Rıza Bey (Rıza abi) sadece işinde değil, evinde de disipline ve saygıya adalete ehemmiyet veren biri.

Ulus Parkı'nın eski terminal köşesindeki Ulus Lokantası'na geldiğinizde sadece damak tadınıza hitap eden güzel yemekler yemezsiniz. Güler yüz, hijyen ve saygılı personel tarafından ağırlanır ve tam karşıdaki en son masanın en sağında oturan işveren gözetiminde sevgiyle uğurlanırsınız. Çünkü o işveren tam da o sıra da sizin kullandığınız servisleri kendi elleriyle hazırlıyor ve temizliğini denetliyordur.

Daha detayı ve komik hallerimizle birlikte TV9 İzmir televizyonundayız.

Bir gün sizin de kapınızı çalabiliriz.

Sevgiler

Bakmadan Geçme