Gökçen Efe ve sanat
Biraz ansiklopedi bilgisinden yararlanarak yazıya uzun bir giriş yapayım: 'Gökçen Hüseyin Efe, Kuvayı Milliye'ye...
Biraz ansiklopedi bilgisinden yararlanarak yazıya uzun bir giriş yapayım:
'Gökçen Hüseyin Efe, Kuvayı Milliye'ye en son katılan ünlü zeybeklerden birisidir. Doğum yeri olarak kesin bir yer adı söylenmemekle birlikte Ödemiş'in Türkönü veya Kurucaova köyünde doğduğu iddia edilmektedir. Asıl adı Hüseyin olup, sarı-yeşil gözlerinden dolayı köylülerince kendisine 'Gökçen' denilmiştir. Doğum tarihi ile ilgili birkaç kaynakta 1891 ve 1892 tarihlerinden söz edilmektedir. Behiç Galip Yavuz da 1888 tarihini verir. Kaymakçı Maşattepe'de bulunan anıt mezardaki kitabede ise 1304 (Miladi 1888) tarihi bulunmaktadır. Kendisiyle Millî Mücadele zamanı tanışmış olan Şefik Aker'in, Gökçen Efe için 'Tahminen otuz beş yaşlarında bir adamdı.' demesi ve Efe ile yakın dostluğu bulunan Celal Bayar'ın Gökçen Efe'nin affa uğradığı 1914 senesi için '16 senelik zeybeklik hayatında bir türlü ele geçirilememişti.' ifadesi göz önüne alındığında, Efe'nin doğum tarihinin daha da erkene çekilme ihtimali söz konusudur. Gökçen Efe, yine kendisi gibi, eski adı Ayasuluk olan Türkönü köyü doğumlu, 1911 yılında 39 yaşında öldürülen ünlü Çakırcalı Mehmet Efe'nin de akrabası ve kızanıdır.'
Efe ile ilgili ayrıntıları çeşitli kitaplardan ve benim de alıntı yaptığım ataturkansiklopedisi.gov.tr adresinden 'bilgi/gokcen-huseyin-efe' sayfasından da okuyabilirsiniz.
İşgal yıllarında eski adı Fota/Fata olan şimdiki Gökçen köyündeki Yunan karakoluna yaptığı baskınlar ile Kuvayı Milliye'ye büyük yararlılıklar sağlamıştır.
Alıntımıza devam edelim:
'Gökçen Efe'nin baskınlarından bıkan, Ödemiş-Adagide yolunu açmak isteyen Yunan kuvvetleri Ödemiş'ten getirilen topçu, piyade ve makinalı tüfeklerden oluşan mevcudu 5000 kişiye yakın bir kuvvetle, 21 Kasım 1919 günü onun bulunduğu Kaymakçı'ya doğru aniden taarruz etmişlerdir. O sıralar hasta olan Gökçen, 180 kişilik kuvvetiyle Göcen Dağı sırtlarında bulunuyordu. Efe, zayıf mevcuduyla kendisinden kat kat kalabalık düşman kuvvetlerine karşı inatla direniyordu. İki üç saatlik çarpışmadan sonra Gökçen Efe'nin müfrezesine, düşmanın kalabalık mevcudunu gören civar köylerden ve zeybek müfrezelerinden takviyeler gelmeye başlamıştı. Böylelikle Gökçen'in yanındaki kuvvet 800 kişiyi bulmuştu. Çarpışma yerel kuvvetler lehine sonuçlanmak üzereyken sağ kanatta yer alan Bakırlı Efe'nin kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Yunan kuvvetleri bu boşalan gediğe hızla girdiler. Boz Sivri Tepesinde çarpışırken, Bakırlı Efe kuvvetlerinin çekilerek boş bıraktığı kesimden ateş altına alınan Gökçen Hüseyin Efe, ateşin Bakırlı Efe kuvvetlerinden geldiğini sanarak bir anlık ihtiyatsızlıkla ayağa kalkıp 'Bakırlı atma!' diye bağırdığı anda düşman mermilerinin hedefi olmuştu. Ağır yaralanan Gökçen Efe, Khyaoğlu Mustafa Efe'nin kollarında oracıkta şehit düşmüştü. Sekiz saat süren çarpışmada düşman kuvvetlerinin yoğun ateşine maruz kalan müfrezeler Gökçen Hüseyin Efe'nin cesedini dahi taşıyamadan Kaymakçı'ya doğru geri çekilmişlerdir. Sabahattin Burhan'a göre Gökçen Efe'nin cesedi 5 ay 11 gün ortada kalmış, 2 Mayıs 1920'de ablası Ümmü (Çınar) hanım tarafından şehit düştüğü yere defnedilmiştir. Naaşı daha sonra 24 Mayıs 1971'de İzmir Valisi'nin de katıldığı bir törenle Kaymakçı Maşattepe'deki anıt mezara nakledilmiştir.
Şefik Aker, bizzat tanıştığı Gökçen Efe'nin görünüşünü 'Orta boylu, vücudu orta ve çevik yapılı, buğday benizli, karakaşlı, göz kapakları dolgun, elmacık kemikleri çıkık, gözleri zeki ve yiğit bakışlı ve doğal hliyle duran hafif bıyıklarının altında görünen dudakları biraz kalıncaydı.' şeklinde tasvir etmiştir.'
**
Geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden Tireli araştırmacı tarih yazar Munis Armağan'ın cenaze töreninden dönerken, Özgür Savaşçı abimle birlikte hem Tire'deki hem de Gökçen girişindeki Gökçen Efe heykelleri önünde birbirimizin fotoğrafını çektik.
Biz lise edebiyat derslerinde 'Sanat ve zanaat' arasındaki farkları ve 'Sanat sanat için midir yoksa sanat toplum için midir?' gibi tartışmalar yapardık. Yapardık diyorum, şimdilerde yapamıyoruz…
Neyse…
Her iki heykelin de ansiklopedilerde anlatılan Gökçen Efe'nin görüntüsüne ve yaşına uygun olmadığı ile ilgili yorumlarda bulunduk. Aslında fotoğrafları da var ama nedense heykelleri yapanlar ya bu fotoğrafları görmemişlerdi ya da kendisi ile ilgili yazılan bilgileri okumamışlardı.
Bu iki heykel sanat eseri mi yoksa zanaat eseri mi kabul edilmeli onu da bilmiyorum ama biz bu anıt işini hakkıyla yapamıyoruz.
Ayrıca 'İzmir'in kavakları / Dökülür yaprakları / Bize de derler Çakıcı / Yar fidan boylum / Yakarız konakları' türküsünün kahramanı olan efesi Çakırcalı ile birlikte bu iki efsane kişilik Avrupa'da yaşasa idi, onların doğdukları köyler önemli bir ziyaret bölgesi haline gelir köy meydanına her ikisinin de heykelleri dikilirdi…