Durak

Bir durağı olmalı insanın. Beklemekten hiç sıkılmadığı, geliş gidiş tarifesi asılı olmayan, yağmurlu günlerde sadece paçalarını...

Bir durağı olmalı insanın.

Beklemekten hiç sıkılmadığı, geliş gidiş tarifesi asılı olmayan, yağmurlu günlerde sadece paçalarını ıslatacak kadar korunaklı.

Bir durağı olmalı insanın; yorulduğunda soluklanabileceği -varsın metal olsun- bir oturağı olsun. O oturağı ısıtacak yün kaşkolu varsa değme gitsin. Onun verdiği sıcaklık keyfiyle bir başka durak tutkununa da yataklık etmesi için unutabilsin.

Bir durağı olmalı insanın; not yazabileceği kömürden kalemiyle duvarlarına çiziktireceği: Ali, Ayşe'yi seviyor!

Bir durağı olmalı insanın; hiç ölmeyecek gibi yaşamayı istediği bir durak!

Bir durağı olmalı insanın; bir ağaç gölgesi kadar serin…

Bir durağım var diyebilmeli insan; aynalarda sevdiğini görebileceği bir durak…

Bir durağı olmalı insanın inan; geceleri yıldızlarla flört edebileceği bir durak…

Bir durağı olacaksa bu, onun hayalini süslediği dünyanın en güzel yeri olmalı.

'Eğer bir durağım yok' diye üzülmeye başladıysan, durmayı düşünmediğin bir yer olduğunu anlamışsın demektir.

Durak, elbette önemli herkes için. Ancak bu durak da durağan olmamalı. Bir an için soluk bırakabileceğimiz, umutla bizi almasını beklediğimiz yerse ona sahiplenmeliyiz.

Dünyanın en büyük durağı olduğunu unutmadan kendi küçük duraklarımızı aramayı sürdürmeliyiz. Bu arayış, elbet bir gün sizi saçağı altında koruyacak bir durak olacaktır.

Durak diye diye duraklamanın da bir anlamı yok. İlerlemenin önündeki engelin duraklama olduğunu, durak kökünden geldiğini de anımsatmalıyım.

Gelip geçtiğimiz şu ölümlü dünyada her insanın gerçekte bir durak olduğunu yıllar geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Şöyle geriye dönüp baktığımda yüzlerce durakta mola verip kısa sürede ayrıldığımı söylemeliyim.

Kimi duraklar, sizin enerjinizi alıp çekip gidiyor; kimi yalanlarıyla zamanınızı ve sermayenize göz dikiyor. Duraklar türlü türlü, bir çuvaldaki çürük patatesin koca çuvalı çürüttüğü gibi çürük duvarda çokça eğlenmenin de insanı o çürümeye maruz bırakacağını öğreniyoruz.

Her yazı da benim için yeni bir duraktır. O durakta beynimden akan sözcüklerin gücü ve sabrımla eğlenebiliyorum.

Okuduğumuz her kitap da gerçekte bir duraktır. Kitabın oylumu, içeriği bizi ne denli kendine çekiyorsa onda o kadar vakit geçirmeyi isteriz, hatta bitmesini istemediklerimizi döner yeniden okuruz.

Arkadaşlık, evlilik gibi kavramlar da bir durağı anımsatır bize. O duraklarda yaşadığımız kimi zamanları mutlulukla anımsar, kiminin de belleğimizden bir an önce silinmesini isteriz.

Bir durağın hayatımızda ne denli önemli olduğunu yaşadıkça anlar ve değerlendiririz. Sonuçta yaşamın kendisi olduğu kadar her bir insan yani biz de bir durağız. Bizim durağımızda vaktini geçirmek isteyenler olacak; önemli olansa o gelenin hangi niyetlerle bizim durağımıza geldiğini erken bir sürede anlamaktır. Bu da hayattan edindiğimiz tecrübelerle edinilecek bir beceridir bana kalırsa. Aklı ön plana almadığımız, sorgulamayı bilmediğimiz sürece geçmişteki banker olaylarının bir benzeri Çiftlikbank'ta yaşandığı gibi bir anda elimizdeki avucumuzdakileri bir akıllı gelip çarpıverir.

Durak üzerine siz de düşünün, karşınıza ne duraklar çıkacağını şaşkınlıkla görürsünüz.

Durak, salt taksi durağı olarak kalsa sıradakine binip istediğin yere varırsın. Aslolan, kişinin kendine özgü bir durağının olmasıdır. Ve o, benim durağım diyebilmelidir insan!

Bakmadan Geçme