Dindarın Tanrısı mı? İnsan Olanın Vicdanı mı?

Dünden kalan konumuzu hatırlayarak, isterseniz yazımıza kaldığımız yerden devam edelim. Tanrı korkusu dediğimiz şey her neyse...

Dünden kalan konumuzu hatırlayarak, isterseniz yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.

Tanrı korkusu dediğimiz şey her neyse (vicdanı olana) aslında dinini tam anlamıyla bilenin bu duyguya da ihtiyacı yoktur. Çünkü din bile insanlara dindarlık manasında gelen bir yol haritası değil, insanları insan yapmak adına geliştirilmiştir. Şu din daha makbul, şu dil daha geçerli, bana o dilde dua edin diye hiçbir kutsal kitapta yazmaz. Ha bütün kitapların özü değiştirilmeye çalışılsa da ana konu insanı insanca vicdanlı yapmak adına kurgulanmıştır. Eğer kutsal kitapların tümüne gerçekte iyi niyetlerle uyulmaya çalışılsaydı, asırlardır en korkunç şiddetin, en korkunç zulmün en ahlaksızca davranışların, kul hakkı gibi gibi tabirleri bile bilmezdik.

Hangi dinden hangi dilden olursa olsun iyi olmanın bedeli, karşılıksız fayda sağlamının ağırlığını taşıyabilmesiyle orantılıdır. Bunu yapabilmemiz için de gösteriş ve beğenilmek duygusundan sıyrılmış olmamız gerekir. Peki, kaçımız bu kadar erdemli? Diye dün bir soru yöneltmiştim.

Adalet ve ahlak ve de bunlarla yoğrulan vicdana sahip olan insandan korkmayın lütfen, şunu çok iyi öğrettiler ki, Tanrı ile korkutmak ve onun kutsallığını zedeleyecek yerlerde bile zikir edilmesi ancak bir yere kadar onlara kazanç sağlamıştır. Maalesef ki o da güzel yürekli, iyi niyetli, cahil ama Tanrıya inancı sonsuz olan güzel insanlardı. Ve her kötülüğün olduğu gibi bu kötü düşüncelerin de süreci bilge, okuyan ve kendini geliştiren insanlar çoğaldıkça yok olmaya yüz tutmuştur.

Ah keşke her kelam her bakış ahlak ve adalet içerse ve her dokunduğumuz insan, vicdanla insanı, hayvanı, doğayı kucaklasa değil mi! Adabıyla dinini yaşayanlara saygım sonsuzdur. Her birinin ellerinden ve gözlerinden öperim ayrıca.

Ama eğer komşusu hatta hatta en birinci derece akrabası açken, bilmem kaçıncı kez hacca gidenlere, başını secdeden kaldıramazken kul hakkı yemesinde sınır tanımayanların, kadına çocuğa hayvana eziyet eden sahtekrlardan nefret ediyorum. İnsan olmanın eşdeğeri; ne kadar çok ibadet ettiği değildir, insanlığa, kendi ailesine ne derece fayda sağladığıyla kıymetlidir. Vicdan, adalet ve ahlak duygularına haiz her ruh için, vicdan geliştirmesi, yardımcı olmaya çalışması, hakkına sahip çıkma inancında olması için o kişi / kişilerin yanında yöresinde olmasına gerek yoktur. Türk olmasına, Müslüman olmasına da gerek yoktur. Her acıyı yüreğinde, her başarıyı dilinde her mutluluğu da göğsünde yaşayan zihniyetin insanlarıdır bunlar.

Ben bu köşede yazılarımı biliyorsunuz ki; Tanrı, yüreğinin ve beyninin harmanını dilinden dökülen insanlarla karşılaştırsın inşallah diye sonlandırıyorum.

Nedeni de ne kimin ne kadar çok dindar olduğuyla, ne ne kadar kazanç sahibi olduğuyla, ne ne kadar da yakışıklı ya da güzel olduğuyla ilgilendiğim için değil asla, ne kadar çok 'insan olabildiği' ile ilgilendiğim içindir. Ve duam odur ki; bu dileklerimdeki insan tipleri sizleri de sarsın inşallah.

Dindarın, kendi çıkarı adına zikrettiği Tanrı adı yerine, vicdanlı, ahlaklı ve adaletli her insanın varlığı kurtaracaktır insanlığı. Şükürler olsun ki; hiç de az değiliz!

Sevgiler

Bakmadan Geçme