Cumhuriyet, 'direnç' ister

Dünkü yazımın başlığını, 'Cumhuriyet 'emek' ister' şeklinde atmış, yazının sonunu da 'Cumhuriyet 'çalışma' ister' şeklinde bitirmiştim....

Dünkü yazımın başlığını, 'Cumhuriyet 'emek' ister' şeklinde atmış, yazının sonunu da 'Cumhuriyet 'çalışma' ister' şeklinde bitirmiştim.

Tarihimizin ilk nüfus sayımı, II. Mahmut tarafından 1831 tarihinde yapılmış. Bu ilk nüfus sayımında sadece Müslüman erkekler sayılmış. Buradaki amaç, asker ve vergi verebileceklerin tespit edilmesi imiş. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk nüfus sayımı da 28 Ekim 1927 tarihinde yapılmış. Bu sayıma göre ülke nüfusu, 13 milyon 648 bin 270 olarak belirlenmiş. Bu veriler ne kadar doğru bilemiyorum ama o dönemdeki nüfusumuzun okuma yazma oranının da çok düşük olduğu gerçeğini biliyoruz.

Kaynakların yazdığına göre resmi adı Devlet-i Aliye olan Osmanlı, büyük bir savaştan yanmış yıkılmış bir durumda çıkmış. Kurtuluş Savaşı'nın da yokluklar içinde verildiğini, bizim doğumuzdaki ülkelerin sınırlarını emperyalist ülkelerin cetvelle çizdiklerini de biliyoruz.

Bugün İran, Irak ve Suriye'nin durumuna bakın ve Türkiye'nin durumunu ondan sonra değerlendirin. Hala aşiret savaşları, hala sen-ben kavgası ve hala monarşik yönetimler.

Kadın hakları; yok desek yeri… Özgürlükler ve hukuk hak getire…

Özetle, geri kalmış bir coğrafyadan yönünü evrensel değerlere çevirmiş yeni bir cumhuriyet çıkarmak hiç de kolay olmamış.

Uzatmayalım…

Dünkü yazımda Beydağ Kestane Festivali'nden de söz etmiş, Cumhuriyet'i geliştirmek için emek ve çalışmadan bahsetmiştim. 'Yaşasın Cumhuriyet' diyoruz ama eğer gereğini yapmaz isek yaşamayacağını da biliyoruz.

Cumhuriyet'imiz, 1923'te ilan edilmiş ama örneğin 1940'larda uygulamaya konulan köy enstitüleri projesini sindirememişiz. Gerici çevrelerle aşiretler, bu okullardan yetişen öğretmenleri kabul edememişler. Kısacası köylünün ve halkın uyanması işlerine gelmemiş.

Hiçbir şey durağan değildir. Yani her şey değişir ve gelişir. Bu her şeyin içine Cumhuriyet de girer. Türkiye Cumhuriyeti, her on yılda bir yeni bir evrilmenin eşiğine gelmiş.

Özellikle Atatürk'ün ölümünden sonraki 10 yıllar… 50'ler, karşı devrimin yeniden can bulduğu yıllar olmuş… İlerici-gerici tartışması, hiç bitmemiş sizin anlayacağınız.

**

Çağdaş değerlerle bezenmiş Cumhuriyet, istenildiği kadar olmasa da sahipsiz kalmamış tabii ülkemizde. Halk, en zor koşullarda bile bu değerlere sahip çıkmasını bilmiş.

Bunlardan bir örneği de Kaymakçı'da yapılan Cumhuriyet kutlamaları…

4-5 yıldan bu yana etkiye tepki koyan memleketim insanları, Ödemiş'e de örnek olmuş.

Önceki yıllarda Ödemiş Belediyesi'nden destek bulamayan Kaymakçı fener alayı, bu yıl belediyenin de etkin desteği ile coşkulu kutlamaya dönüştü. Ödemiş, Kaymakçı'dan yola çıkarak çevre belde ve merkezde de fener alayları düzenlemeye başladı.

Ödemiş'te Saraçoğlu Caddesi'nde dün yapılan 2000 kişilik zeybek gösterisi ve halkın bayrama olan ilgisi de bu sahiplenmenin bir belgesi gibiydi.

Ödemiş'teki etkinliklerin görkemli olmasında sanıyorum kaymakam ve belediye başkanımızın da etkisi vardı. Ayrıntıları gazetemizdeki haberlerde bulabilirsiniz.

Bu tepki, yanlışa karşı direniştir.

Şimdi gelelim başka bir soruya: Peki, sadece yürümek ve slogan atmak yeterli mi!

Elbette yeterli değil. İşte emek ve çalışma derken bunu kastediyorum.

Dayanışma, beraberlik, üretim, iş ahlakı ve çevreye saygı, ilk aklıma gelen değerler arasında…

Kaymakçı, bölgenin en önemli tarımsal üretim merkezlerinden biridir. Ödemiş ve çevresi de öyle… Kazanırken dayanışmasını, üretirken de değerlendirmesini öğrenmek zorundayız.

Dayanışma dedik… Cumhuriyet diyor ki ÜRET… Üretirken HAKKINI ARA…

70'li yıllardan bu yana kötü örneklerle gelen kooperatif örneğini daha sağlıklı hayata geçirmeli ve çevreye örnek olabilecek sağlam yapılar oluşturabilmeliyiz.

Yılda bir akşam yürüyüp diğer günlerde onun mirasının üstüne yatmakla üstümüze düşeni yapmış olmuyoruz.

Köylerimiz temiz, yaşadığımız yerler güzel olmalı.

Köyümüz çalışkan, köyümüz dayanışmacı olmalı.

Hepimiz biliyoruz ki kuru kuruya Cumhuriyet ya da devrimcilik veya milliyetçilik bir şey ifade etmiyor!

Üreten ve çalışanın emeğinin karşılık bulduğu, hak ve hoşgörünün hakim olduğu daha güzel günler dileğiyle…

Bakmadan Geçme