Cinnet hali…

Hafta sonu, Ödemiş ciddi iki sınavdan geçti. Sınavlardan ilki 10 yaşındaki Ceylin'in ölümü veya öldürülmesi, ikincisi...

Hafta sonu, Ödemiş ciddi iki sınavdan geçti.

Sınavlardan ilki 10 yaşındaki Ceylin'in ölümü veya öldürülmesi, ikincisi de deprem gerçeği idi.

İkincisini bilemem ama birincisinden sınıfta kaldığımızı düşünüyorum. 'Kaldığımızı' derken sınıfta kalanın sadece Ödemiş değil tüm Türkiye olduğunu düşünüyorum.

Değerlendirmeye ilkinden başlarsak, cumartesi akşamından itibaren özellikle esosyal medya üstünden Ödemiş'te bir kız çocuğunun kaçırıldığı haberleri kısa sürede yayıldı. Uzun yıllar ilgilendiğim gazetecilik ve habercilik refleksi ile Ceylin'in okulundaki öğretmen arkadaşlardan özet bilgi almaya çalıştım. Arkadaşlarımdan aldığım bilgiler çerçevesinde, anne babanın ayrı ve evli olmaları nedeniyle kaçırma olayını muhtemelen bunlardan birinin yapmış olabileceği çerçevesinde bir fikir oluştu kafamda.

Pazar günü, esosyal medyada yayılmaya başlayan haberlerin de etkisiyle bazı TV kanallarından küçük kızın kaçırılması ve birlikte yaşadığı dededen fidye istendiği bilgileri gelmeye başladı. Pazartesi günü sabah okulda toplantımız vardı ve toplantı çıkışında bazı arkadaşlar Müge Anlı'nın Ödemiş'teki kaçırılma/kaybolma haberini fark ettiler TV'de.

Tabi diğer TV kanallarındaki benzer programlar da konuyu çeşitli haber ajanslarından aldıkları bilgiler doğrultusunda işlemeye başlamışlardı.

İlk ifadelere baktığımızda bir dehşet görüntüsü vardı:

Kaçırma, hunharca öldürme, tecavüz… Ve kız çocuğu!

Bu kelimeler yan yana gelince tabii ki toplumun duyarlılığı en üst perdeden oluşmaya başlamıştı. Canlı yayının da etkisiyle Ödemişli vatandaşların evin önünde birikmeye başladıkları görülüyordu.

Bu özet bilgileri ve sonrasını biliyorsunuz; uzatmama gerek yok. Ve ölüm haberi! Kesin sonuç: Toplum olarak Ceylin'e iyi bir hayat sunamadık!

Canlı yayın, toplumun en duyarlı olduğu konulardan birini evlerimizin içine kadar getirmişti.

Okuldaki toplantı sonunda yolda yürürken hemen herkes aynı konuyu konuşuyor halinde idi.

Tam burada soruyu sormak zorundayım: Böyle bir konuda canlı yayına bu kadar yakından izin verilmeli mi?

Doğal olarak olay mahallinde her geçen dakika artan öfkeli bir kalabalık grubu, emniyet güçlerinin de çalışmalarını sıkıntıya hatta zora sokmuştu. Evde kimsenin olmadığı belirtilmesine rağmen artan kalabalık eve germeye çalışıyor ve vatandaşlar arasında 'idam' sesleri yükseliyordu.

Haberde söz konusu edilen kişiler, peşinen suçlu bulunmuş vatandaş da infazı gerçekleştirmeye hazırlanıyordu. Bir linç görüntüsü hakim olmuştu Ödemiş'te. Suçlu belliydi; öyle ise cezasını da halk anında vermeliydi!

Aradan geçen zaman içinde 'hala' soru işaretleri bulunmakla birlikte olayın ilk günkü gibi gerçekleşmediği hatta peşinen 'infaz' edilen bazı kişilerin suçsuz oldukları anlaşıldı. Hatta bu yazının yazıldığı anlarda kaza mı cinayet mi konusu net olarak ortaya konulmadı.

Şimdi burada eğri oturup doğru laflar etmek gerekir. Emniyetçilik yapıp olasılıklar üzerinde durmayacağım. Kişi adları yazmadan ders çıkarmaya çalışırsak şunları not etmemiz gerekir:

1- Bu ilçede bir emniyet teşkilatı vardır ve onların görevi bu tür olayları araştırmaktır. Kasap veya berber ya da öğretmen, emniyetçiliğe soyunursa yarın emniyetçi de kasaplığa soyunur. Vatandaşların görevi araştırmayı zora sokmak değil, güvenlik güçlerine yardımcı olmaktır.

2- Böyle olayları, maç izletir gibi TV kanallarına canlı taşımak ve doğruluğu teyit edilmemiş ilk bilgileri 'Aaaa, vah vah' nidaları eşliğinde paylaşmak, sonu çok kötü biten olaylara neden olabilir.

3- İnfaz için halkı galeyana getirmek ve eldeki şüphelileri parçalamak Ceylinleri geri getirmeyecektir. Soğukkanlı olmak ve galeyanı engellemek en doğru davranış olacaktır.

4- 'Böyle insanları yaşatmayacaksın' diye bağırmak kolay ama toplumsal yaralarımızı anlamak, parçalanmış ailelerde çocukların dertlerine derman olmak zordur. Öğretmenliğimden dolayı böyle anneanne veya babaanne yanında kalan çok sayıda öğrenci tanıyorum. 'Siz ders diyorsunuz ama ben akşam nerede yatacağımı düşünüyorum' diyen öğrencilerim oldu!

'İdam isteriz' diye bağırmadan önce, 'toplumun sorunlarını çözebilmek adına ne yaptık?' sorusuna yanıt vermeliyiz önce.

Gelelim deprem meselesine.

Ciddi anlamda sarsıldık. Ve bu konuda hazırlıksız olduğumuz gördük…

Kimileri depremin nedenini Ceylin'e bağlayıp, toprak itiraz etti türünden yazılar yazdı.

İyi ama depremin merkez üssü Ödemiş değildi ve bu bir doğa olayıdır. Dünyanın soğuması ve güneş karşısında büzülen bir elma gibi küçülmesi bilimsel bir gerçekliktir. Üstelik insanoğlu, daha fazla kar ve daha fazla enerji için yer üstü ve altı kaynakları acımasızca sömürmeye devam etmektedir.

Kıyamete inanan bir dinin müminlerinin çoğunlukta olduğu bir ülkede yerin altını üstüne getirirken dünyanın hiç bozulmayacağını düşünüyoruz.

Ne diyorduk maden karşıtı gösterilerde?

'Yerin üstü, altından değerlidir'

Toprağımızı, suyumuzu ve doğamızı koruyalım!

İnsan gibi yaşamak için yasalar yapalım!

Ceylin ve deprem konusunda sınıfta kaldık.

Dersimize çalışalım…

Bakmadan Geçme