ÇALIŞANA SAYGI

İnternet ortamında rastladığım aşağıdaki minik hikâye, bana meslek yaşamımdaki iki anımı yeniden duyumsattı. Hani, 'Şeytan ayrıntıda...

İnternet ortamında rastladığım aşağıdaki minik hikye, bana meslek yaşamımdaki iki anımı yeniden duyumsattı. Hani, 'Şeytan ayrıntıda gizli,' denir ya, alıntıladığım da onu doğrulayan bir minik hikye. Hadi, önce onu okuyalım.

'Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben, okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: 'Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?'

Bu, herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki! Son soruyu yanıtsız bırakıp kğıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu. 'Tabii dahil,' dedi, hocamız. Sözünün devamında, 'İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve `Merhaba' demeniz gerekse bile'. Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. O hademenin adını da. Dorothy idi'

Almanya'nın Bavyera eyaletinde beş yıl süreyle öğretmenlik yaşamımdan zaman zaman küçük kesitler paylaşmamı hoşgörün lütfen. İlk gittiğim yıl, benden önce görev yapan Ali adlı meslektaşımın deneyimlerinden çok büyük ölçüde yararlandım. Bu konuda çok şanslı olduğumu başka kentlerde görev alan arkadaşlarımı görünce kesinlikle inandım.

Arkadaşımın ilk öğütlerinden biri, okulda görevli mesleki unvanı 'Hausmeister', Türkçe karşılığı bina ustası denebilecek kişiye gereken önemi vermem gerektiği yolundaydı. Bu uyarı üzerine adı Hans olan kadrolu olarak çalıştığım okulumun Hausmeister'ine okula her gelişimde gülümseyerek selam verip hatırını sorar oldum. Dilimin gelişmesine bağlı olarak da sohbet eder duruma geldik. Okulun tek lojmanı, Hans'a tahsis edilmişti. 7/24 okuldan sorumlu kişi oydu. Okulda benden önce de çok Türk öğretmen çalışmıştı. Türk öğrencilerin çokluğu ve ilgisinden olsa gerek Hans da birkaç yaz tatilini Türkiye'de geçirdiğini bana anlatmıştı. Arkadaşımın Hans konusunda bir uyarısı da şuydu: 'Bu görevli, okulda görevli öğretmenlerin göreve geliş gidiş saatleri konusunda müdüre bilgi verirler, buna da dikkat etmelisin' şeklindeydi. Bu durumu önemsemeyen bir Türk öğretmenin ilk yılın sonunda Türkiye'ye geri gönderildiğini de belirtti arkadaşım.

Alman disiplini, zaman yönetimi yönüyle çok dikkat çekici. Örneğin biriyle belli bir saatte buluşmak için sözleştiniz diyelim. O buluşma en erken beş dakika önce ya da verilen saatten en geç beş dakika sonrasını kapsar. Bu zaman dilimi aşıldığında o buluşma gerçekleşmez. Çünkü geç kalındığını gören kişi çeker gider ya da evde bekliyorsa da kapısını açmaz.

Kendi ülkemde bir gençle belli saatte görüşmek için sözleştik. Verdiğimiz saati yarım saat geçinceye dek onu bekledim, gelmedi. Döndüm eve geldim. Sonra da bu durumu anlatan iki dörtlük yazdım.

'kim riayet etmezse mev'idi mülakata

ola dost meclisine sefil bir muganni'

Ertesi günü buluştuğumuzda yazdığım beyiti okuduğumda bir şey anlamamıştı. Türkçeleştirdim: 'Kim kararlaştırılmış görüşmeye uymazsa, o dost meclisinin en sefil çığırıcısı olsun'. Yüzü kızardı ve bir daha da onunla görüşmedim.

Beydağ'da okul müdürü olarak görevliyken (1982-1985), bugünkü gibi Ödemiş-Beydağ arası düzenli dolmuş seferleri henüz yoktu. Sabahları ancak birkaç öğretmenle araç dolunca Ödemiş'ten hareket edebiliyorduk. Dönüşte de durum sabahkinden farksızdı. Haliyle normal mesai düzeni yoktu. Benim görevden alınmamı isteyenlerin teşvikiyle okul hizmetlinin imzasıyla hakkımda açılan soruşturmada, iddia şuydu: Okula geç geliyor, erken terk ediyormuşsunuz! Tabii bu soruşturmanın gereksizliğini savunmamızda dile getirdiğimiz belgelerle çürüttük, çürütmesine ya, okul hizmetlisi deyip geçmemeyi Almanya'ya gitmeden öğrenenlerden olmuştum.

Yapılan her hizmetin bir bedeli vardır ve karşılığı kimi zaman güldürür, kimileyin de acıtır. Toplum yararına hizmet gören herkese saygı gösterileceğini küçük yaşlarda atalarımızdan öğrendik…

Bakmadan Geçme