Bir ülkenin kodları ile oynarsak
Geçtiğimiz hafta sonu ABD Başkanı Donald Trump'ın kızı Ivanka Trump, Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’deydi....
Geçtiğimiz hafta sonu ABD Başkanı Donald Trump'ın kızı Ivanka Trump, Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'deydi. Burada Şeyh Zayed Camii'ni gezdi. Siyah başörtüsü ve uzun elbisesiyle çok da zarif görünüyordu. Hanımlarla fotoğraf çektirdi. Küresel Kadın Forumu için Dubai'de de konuşma yaptı. Malumunuz Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, ABD'nin Ortadoğu projesine tam destek veriyor.
Yakın zaman önce yine Abu Dabi'de önemli bir konu gündemde idi: Filistin Bölgesi.
Filistin ve Kudüs, Ortadoğu Projesi'nde en önemli mekan. Beklenen kurtarıcı kral Mesih yine buraya gelip Tanrısal Krallığı kuracak beklentisi ile Batı medeniyeti, Yeni Dünya Düzeni projelerini uygulamaktan vazgeçmiyor. Amerika'nın küreselcileri (Evanjelik Hıristiyanlar), dünyaya yepyeni bir boyut kazandırmak için çırpınıyor.
Dünya, yepyeni bir oluşuma ve dijital bir küresel yönetime hazırlanırken aslında tüm ulusal devlet ve din yapılanmasını da kökten sarsacak planlarını çeşitli yollardan sergiliyorlar.
Salı günü Risale-i Nur ve Yeni Dünya Düzeni yazımda iki asır önce İran'da Bahaullah denilen kişinin kurmuş olduğu Bahai dininin İslam dini içine nasıl sızdığını, İslam inancının Said-i Nursi ve Fethullah Gülen ile nasıl Ilımlı İslam inancına dönüştürüldüğünü yazmıştım.
Bugün ise bu yapılanmanın Atatürk Cumhuriyetçisi olamayan sözde bazı Cumhuriyetçi yapılanmasından bahsedeceğim. Atatürk adına saklanıp hiç de Atatürkçü olmayanların Küresel Dünya Düzeni Projesi'nin Ilımlı İslam gibi bir parçası olmalarına üzülmemek mümkün mü?
Bu toplumun yetiştirdiği sosyolog Cemil Meriç, hem Osmanlı hem Cumhuriyet dönemlerini yaşamış önemli bir toplumbilimciydi. Gözlerini kaybedene kadar okudu. Toplumda uzlaşı kültürünü sağlamak, gerçek anlamda münevver yetiştirmek için ömrü hayatı boyunca insanüstü gayretle çabaladı. Mağaradakiler adlı kitabında ülkemizin sağ ve sol dünya görüşlerinde tek ortak duygunun düşmanlık olduğunu belirtirken adeta hüzün yüklüdür. Ne geliyorsa başımıza hep bu ayrışmalardan, birbirimizi dışlamalardan gelmiyor mu?
Atatürk Cumhuriyetçiliği ile Kuran-ı Kerim Müslümanlığı; Türkiye toplumunun tutkalı, DNA şifresidir. Laikliği dinsizliğe, Müslümanlığı Kuran-ı Kerimsizliğe terk ettiğimiz zaman bireysel anlamda olmasa da toplumsal anlamda başımıza hep çoraplar örülmüştür. Dün de böyleydi, bugün de böyle…
Bireysel anlamda dinlere, inançlara bağlı olmayabiliriz. Hatta daha ötesi deist dediğimiz, dinsiz-ateist dediğimiz Tanrısız da olabiliriz. Kişisel anlamda seçimin sonucu, bizim kendi hayatımızı ilgilendirir fakat bir ülkenin toplumsal şifreleriyle oynarsak, yapı taşlarını sökersek toplum yapılanması aşınır, yerini topluluklara bırakır. Topluluklar, aşiretler gibi farklılıklar gösterir ve birbirini içeriden mahveder.
Atatürk Cumhuriyetçisi bir şahsın İslamiyet'i aslında en az bir ilahiyat hocası kadar tanıması, bilmesi çok önemlidir. Aynı şekilde İslamiyet inancı gereği yaşayan bir bireyin Kuran-ı Kerim'in ilkelerini anlaması kadar Atatürk ilkelerini de bilmesi kaçınılmazdır.
Ne yazık ki bu toplumda Atatürk ile Hazreti Muhammed hep yarıştırıldı, kıyaslandı. Birini kabul eden, diğerini ötekileştirdi. Dışlanmalar yaşandı. Kuran-ı Kerim ile haşir neşir olmayı Atatürk düşmanlığına indirgediler. Tıpkı bir Cumhuriyet sevdalısının Peygamber düşmanı olarak lanse edilmesine benzedi. Halbuki iyi bir Türkiye vatandaşı, her iki gerçekliğin farkında ve bilincinde olsaydı yaşadığımız onlarca tatsız olay vuku bulamazdı. Bu oyunları özellikle 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın feshedilmek zorunda bırakılmasında okumuştuk. Hatırlayalım, Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından Ali Fethi Okyar, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın başkanıdır. Sözde Cumhuriyetçi birkaç kişinin irticayı hortlatacak iftiralarına daha fazla dayanamayıp çok partili hayata veda eder. Yıllar sonra kızı Nermin Okyar Kırdar, babası Ali Fethi Bey'in yaşadıklarını kitaplaştırır. Fethi Bey, zaten yaşadığı süre içinde fitne sebebi olmamak adına daha sonra yazılmasını vasiyet etmişti.
Tarihi Menemen Olayı'nın Perde Arkası yazımda Fethi Bey'in mecliste yaptığı ibretlik konuşmayı alıntılamıştım.
Tarih ibretlerle dolu; hakikatin rengi griden daha gri…
Karşıyaka'dan vapura binerken harika bir hanımefendi ile tanıştım. Hem Osmanlı kültürünü hem de Cumhuriyet rejimini çok iyi sentezlemiş, gerçek anlamda çağdaş bir kadın. Atatürkçülük üzerine konuşurken çantasından Kuran-ı Kerim mealini çıkarıp bana, 'Kızım, bu meali okuyabilmek ile Atatürkçülüğü anlamak aynı şeydir' demesini unutamıyorum.
Nerede böyle uzlaşı kültürüne sahip, olgun, anlayışlı ülke hatunları?
'Ya hep ya hiç' felsefesi ile hareket ediliyor. 'Onlardansın ya da bizdensin' kutuplaşmaları sürüyor.
Son günlerde 'Fethullah Gülen'in siyasi ayağı sorgulanmalı' diyor iki siyasi lider. Onlar konuşunca gülmek mi ağlamak mı lazım bilemiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün FETÖ terör örgütü dediğine bir zamanlar 'Saygıdeğer hocaefendim' diye methiyeler düzüyordu.'Hocaefendi'yi eleştirenlere köpürüyordular.
Ne ilginç Kılıçdaroğlu da aynı terör örgütü tarafından Baykal'a kurulan seks kaseti kumpasının hemen akabinde göreve gelmişti. Vallahi şaka gibi!
İlkeler üzerinden yaşamadığımız zaman bu toplumun DNA şifresi üzerine düşüncesizce hareket ettiğimizde böylesine trajedilere maruz kalırız. Bir anlamda hayata ne verirsek hayat da bize o verdiğimizi geri sunarmış. Ektiklerimizi biçiyoruz. Sözde Müslümanlar, sözde Cumhuriyetçiler aslında bizim eserimiz. Atamızın Nutuk kitabı ile İslam dininin Kuran-ı Kerim'ini hakkıyla bilmediğimizin geri dönüşümüdür.
'Çok söz, aklı evvele söylenir' derler, kısa keseyim efendim. Halet-i ruhiyemi Aşık Veysel'in 'Derdimi Döksem Derin Dereye, Doldurur Dereyi Düz Olur Gider' türküsü ile kalbinize ayan edeyim. Salı günü buluşuncaya kadar sevgili canım okur, af ve afiyet içinde hoşça kalınız.