BEN ONUN KİM OLDUĞUNU BİLİYORUM
Olay, İngiltere'de geçer. Yaşlı bir adam, sabah erkenden evinden çıkmış yolda ilerlerken bir bisikletlinin kendisine çarpması...
Olay, İngiltere'de geçer.
Yaşlı bir adam, sabah erkenden evinden çıkmış yolda ilerlerken bir bisikletlinin kendisine çarpması sonucu yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmıştır.
Sokaktan geçenler, yaşlı adamı hemen en yakın sağlık merkezine ulaştırır. Hemşireler adamcağızın yarasına pansuman yaparlar ama biraz beklemesini ve röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söyler.
Adam huzursuzlanır, acelesi olduğunu söyler.
Hemşireler, merakla acelesinin nedenini sorar.
Adam, 'Karım huzurevinde kalıyor. Her sabah aynı saatte onunla kahvaltı etmeye giderim. Geç kalmak istemiyorum'
Hemşireler, 'Siz gecikince karınızın merak edeceğini düşünüyorsunuz haklı olarak. Hemen telefon edip kaza geçirdiğinizi söylemeden bir işinizin çıktığını belirterek sizin gecikeceğinizi bildirelim'
Adam, üzgün bir ifadeyle, 'Ah! Dediğiniz gibi olsa. Ne yazık ki karım alzheimer hastası, benim kim olduğumu bile bilmiyor'
Hemşireler hayretle, 'Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden onunla her gün kahvaltı etmek için koşuşturuyorsunuz?'
Adam buruk bir sesle, 'Ama ben onun kim olduğunu biliyorum'
***
Hikayeyi beğendiniz umarım.
Eskiler, 'Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır' derdi. 'Bu söz şimdilerde geçerli midir?' diye sorsam çoğunuz, 'O eskidendi' diyeceksiniz. Günümüzde insanlar arasında hatır gönül kalmadı gibi. Ne kadar da çok bireyselleştik, çıkarcı olduk. Karşılıklı ilişkilerde çoğu insan hep kendi çıkarını düşünüyor. Çıkarı yoksa ne selam veriyor ne de alıyorlar.
Fuzuli'nin dediği gibi: 'Selam verdim almadılar, rüşvet değildir diye' Şimdi o günlerdeyiz sanki. Herkes kendini düşünüyor, çıkarını düşünüyor. Çıkar varsa ilişki de devam eder. On kilometre öteden selam verir ve alır.
Tekrar hikayeye dönersek;
Adam, ne kadar da iyilikbilir bir kişiymiş. Birlikte yaşadığı güzel günlerin hatırını tutuyor. Karısını o kadar çok seviyor ve sayıyor ki, 'Karım beni nasıl olsa tanımıyor' diyerek terk edip gitmiyor. Sanki eski günlerdeki gibi onunla birlikte kahvaltı ediyor.
Böyle bir eşiniz olmasını istemez miydiniz?
Günümüzde kaç erkek ya da kaç kadın bulabiliriz bunun gibi?
***
Ya da şöyle sorsam: Kim istemez bu adam gibi bir eş, bir arkadaş, bir dost, bir kadın ya da bir erkek? Siz istemez misiniz?
İstemezseniz bundan sonrasını okumayın.
Kendimiz için böyle birini istiyorsak, önce kendimiz böyle biri olmak zorundayız. Önce kendimiz olacağız ki; karşımızdakinden isteyebilelim.
Kadın ya da erkek fark etmez. Önce kendimiz, hikayenin kahramanı gibi davranabilecek miyiz? Önce bunu sorgulayalım.
Davranabileceksek eğer hiç merak etmeyin, eşiniz de aynı davranışı gösterecektir.
Sevgi, saygı ve mutluluklar…