Bellek yitimi
Ne kadar kolay unutuyoruz. Ne kadar kolay. Haftanın yedi gün yirmi dört saati şiddet içermeyen, bir...
Ne kadar kolay unutuyoruz.
Ne kadar kolay.
Haftanın yedi gün yirmi dört saati şiddet içermeyen, bir tarafından çürümüşlük akmayan, kötü kokular gelmeyen bir habere, bir görsele rastlamamak neredeyse mümkün değil.
'En itibarlı haberin gündemde kalma süresi nedir?' diye sorsam ne yanıt verirsiniz buna? Belki yerel olaylar, bir müddet daha fazla gündemi oluşturabiliyor. Ancak ulusal ölçekte olaylara baktığımızda bu süre neredeyse saatlerle sınırlı.
Bir o olaya bakıyoruz. Bir bu olaya…
'Vah vah.'
'Yazık olmuş.'
'Allah kahretsin' diyoruz. Hop sıradaki gelsin lütfen. Ardından diğer olayın detayları. Toplum olarak seyrediyoruz sadece.
Her olayda aynı nakaratlar tekrar ediliyor.
'Vah vah.'
'Yazık, çok yazık.'
'Çok çok yazık.'
Hepsi bu kadar. Olayın irdelenmesi, üç beş kişinin bir araya gelip bir miktar dedikodu mahiyetindeki duyumları paylaşmasıyla tamamlanıyor döngü.
Hayvanlara kötü muameleden tutun da ta trafik kazalarının orada durun… Arada biçare kadınlar, kesilip doğrananlar, annenin çocuklara yaptığı, babanın evladına aldatanlar, aldatılanlar, soyanlar soyulanlar… O kadar kalabalık ki… Bir film şeridinin önünde onlar ardında biz.
Geçip gidiyor. Her nefes alışımızda yazık ki film daha hızlı akıp gidiyor. Her film karesinde gördüğümüz kişi sayısı artıyor. Ancak görünme süreleri de azalıyor. Belleğimizde kalma süresi.
Herkeste bir koruma kollama güdüsü.
Kendimizi kimden korumalıyız? Birbirimizden değil mi?
Yoksa bunca kötü kişi, uzaydan başka bir evrenden geliyor olamaz.
'Artık yeşerecek bir dalım yok
Baharlar gelse de hoş gelmese de' diyor şarkıda Behice AKSOY.
Hepimizin yeşerecek, yeşertilecek bir dala ihtiyacımız var. Uğruna emek sarf edeceğimiz. Güzellikler açacağına inandığımız.
Sormalıyız kendimize ve çocuklarımıza. Gençlerimize.
Mutlu musunuz?
Neden mutsuzsunuz?
Bu soruların yanıtı, yetişkin olan her insanın bir parça sorumluluğunu ortaya koyacaktır. Ancak gittiği yerin neresi olduğunu bilenler, gidecekleri yere ulaşırlar. Bunun dışındakiler, yolda kaybolanlar ve hiç istemediği bir yerde duranlardır.
Keşkelerle sarılıp harmanlanmış bir yaşam yahut yaşamlar.
Hangi elim olaydan sonra 'keşke' denmez ki? Ancak güzellikler üretildiğinde pişmanlığa yer yoktur insan yaşamında.
Atatürk'ün bir sözüyle tamamlamak isterim; 'Eğitimde feda edilecek fert yoktur.'
Eğitim dışında kalmış, nitelikli eğitime ulaşamayan her insan, toplumsal sorunların artmasında ve yaygınlaşmasında önemli pay sahibi olacaktır.
Çözümün parçası olamayan insan, sorunun bir parçasıdır.
Çocuklarımızı değer vererek verdiğimiz değeri onlara hissettirerek yetiştirelim ki onlar da bunu başkalarına hissettirsinler. Başkalarının yaşamlarını hiçe saymasınlar.
Unutmayın; elmanın tadını elmayı gören değil, elmayı tadan anlatabilir.
Eğitim, yaşamın özüdür. Yaşamın içi.
Eğitim, yaşamdır.
Sevgi, dostluk ve umutla.