BEKLERKEN…
Sıcağı bekleyen tomurcuğun bekleme telaşına hiç aldırmıyor mevsim. Beklemenin zorluğunu sineye çekiyor zaman. Zamansızlığı fısıldıyor kulağına...
Sıcağı bekleyen tomurcuğun bekleme telaşına hiç aldırmıyor mevsim. Beklemenin zorluğunu sineye çekiyor zaman. Zamansızlığı fısıldıyor kulağına dünyanın yaşananlar. Mevsimleri karıştırıyor, günü mevsimden mevsime taşıyor adeta.
Sabahın serinliği işlerken iliklere –serinlik lafı az kalıyor bu arada, keskin bir sızı gibi soğuk- sokak lambaları sönüyor tek tek. Işımaya duruyor hava. Bir şarkı tutturuyor ilerdeki zeytin ağacına konmuş, adını bile bilmediğim kuş. Sanki yeni güne seremoni yapıyor. Belki de yeniye olan inancını aksettiriyor dışarıya, tüm dünyaya. Kim bilir? Sesindeki ahenk ile güzeli çağırıyor. Bir parçası oluyor aslında güzelliğin de. En azından benim için. Sabahın bu erken saatinde bu şakımalar, kulağıma gelen bu güzel armoni hoşuma gidiyor. Sesin yerini algılasam da nafile, sahibini boşuna arıyor gözlerim. Köşedeki evin çatısına konan karakarga bir anda ben de varım dercesine sesini yükseltiyor. 'Hayır haber' diyorum çocukluğumdan kalma alışkanlıkla. Bir iki ötüp uçup gidiyor hemen, muştusunu verip işini bitirmiş bir edayla.
Günü işe gitmek için araç bekleyerek karşılayan ben, beklemeyen, akan hayatı hissediyorum iliklerime kadar. Karşıdaki boş arazide ağzında yarım ekmekle koşuyor beyaz bir köpek, ardında siyah, beyaz, alacalı farklı boyutlarda üç köpek. Onlar da karınlarını doyurmanın derine düşmüşler demek ki. Lokmasını kaptırmak istemeyen köpek ötekilerden biraz uzaklaşıp yemeye koyuluyor ekmeği. İnsanlar da böyle galiba rızkının peşinde koşuyorlar ve bazılarının elde ettiklerinde hep birilerinin gözü oluyor ve fırsat kolluyorlar çaba sarf etmeden hazıra konmaya.
Hayatın akışını gözlemlerken soğuğu unutuyorum bu arada. Ben durduğum yerde dursam da durmayan bir hayatın varlığını hissediyorum sabahın bu erken saatinde. Sokakta bir iki insan beliriyor ve dikkatimi dağıtıyorlar. Uyanmaya başlayan insanlık ile silikleşmeye başlıyor diğerlerine dair olan algım. Araçlar geçmeye başlıyor ve az sonra benim aracım da geliyor. Kocaman bir 'günaydın' ile kendi telaşımız başlıyor. Kuşları, köpekleri, zeytin ağacını ardımızda bırakıp yeni günün ilk söyleşisine koyuluyoruz. Biraz gündemden, biraz günden, biraz da az önce gözlemlediklerimden…
sığınmak bir duyguya
sığmak belki de onun içine
sızmak -zehir gibi-
sonuna kadar zorlayıp sınırları
zorlamak duyguları
yıpratmak -başlayışı-
ya da
var olanı, var oluşu
özümseyip
kabullenmek – rahatlama-
anı yaşa
olduğu gibi…