Bekaret algısı ve vajinismus

Sevgili okurum, yazıma başlamadan önce izninizle bir teşekkür de gazetemizin yazı işlerinden sorumlu editörü için olsun....

Sevgili okurum, yazıma başlamadan önce izninizle bir teşekkür de gazetemizin yazı işlerinden sorumlu editörü için olsun. Zaman zaman yazar arkadaşlarımızın hepsine ve siz okurlarımıza ne kadar müteşekkir olduğumu ifade ediyorum. Yazılarımı okuyup düzenleyen, size ulaşmasına vesile olan editörümüzün hakkını teslim etmeliyim. Hızır misali imdadıma yetişiyor. İyi ki bizimle…

Efendim, doksanlı yılların başında henüz ortaokul öğrencisiyim. Bizim zamanlar diye başlayan kuşağın halet-i ruhiyesini anlayacak yaşlara geldim. O yılların güzellikleri olduğu kadar acılarını da hayat değirmeni öğütüyor. Serde yazıya sevda var, haberleri hiç kaçırmadan dinlerdim. Hiç unutamıyorum, bekaret kontrolü diye bir haber gündemdeydi. Bu haber sonrası pek çok genç kızın intiharı haberleri ile toplum, cinsellikle yüzleşme içerisine girdi. O günden bugüne yaklaşık otuz yıl geçti. Halen daha doğru cinsel eğitim konusunda istenilen bir eğitim düzeyine gelememiş olmamıza hayıflanıyorum. İntihar eden genç kızlar ile onların bin bir hatıra ve umutlarını da onlarla yitirdik. Ebeveyn olmak, kaliteli anne baba olmak için nitelikli, kuşatıcı bir eğitim, gerekliden daha öte zorunlu olmalı diye düşünüyorum. Nisan ayında gazetemizde yayınlanan 'Kadının Namusu Nerede?' adlı köşe yazım sonrasında birkaç jinekolog, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile iletişim kurdum. Yanlış bilgiler, tabular ne acıdır ki toplumun genelinde mevcut. İletişim yüzyılında olmamız ve teknolojik anlamda ilerlemek, eğitimle neden doğru orantılı olmuyor? Ön yargılardan, mahalle baskılarından ve de alışkanlıklardan kopabilmek ayrı bir eğitim işi, ne dersiniz?

'Eski Türkiye değiliz artık' derken bir de bakıyoruz ki yine bazı cehaletler hortluyor. Bekaret algısı ile kadının namusu özdeşleştiriliyor. Bekaret denilen mevzuyu sadece kızlık zarı ekseninde düşünenler; nice hayatları söndürdü, nicelerini zan altında bıraktı, kimine de cinayet işletti. En büyük cinsel organ beyin! Namus denilen mefhum, yalnızca iki bacak arasında mı ya da kızlık zarına dokunmadan istediğimiz haltı yapalım, bakir ya da bakire diye kendimizi evleneceğimiz kişiye mi pazarlayalım? Böyle mi namuslu olunacak?

'Eğitim, kuşatıcı olmalı' derken bilinçli ve ahlaklı bir cinsel eğitimin olmasının önemini vurgulamak istiyorum. 'Başkasının halini anlamayı bırakın, kendi bedenini tanımayan genç kızlar ve genç delikanlılar, yarının dünyasına her yönden sağlıklı yuva kurabiliyor mu?' sorusunun cevabıdır yukarıda bahsetmiş olduğum yazım ve bugünkü yazımın konusu.

'Kızlık zarı delinir mi, patlar mı, kan kaybı yaşanıyor mu?' gibi sorular soran genç kızların bu kaygılarının bilinçaltında doğru bir cinsel eğitimin verilmemiş olmasını anlıyoruz. Bu soruları sadece genç kızlar değil, aynı zamanda genç delikanlılar da merak ediyor. Bilgisizlik ve aşırı endişe ile evliliğe adım atanların sağlıklı cinsel yaşamı olmaması, pek çok problemi de beraberinde getiriyor. Yaptığım incelemeler ışığında en yoğun sorun olarak vajinismus hastalığını belirtebilirim.

Çocukları ile arkadaş, dost olamayan ebeveynler; onların omuzlarına ister istemez yük yüklüyor. Bu yükün altında kalan gençlerin kimi, yine çok acıdır ki soluğu muskacı denilen kişilerde arıyor. Din ile, iman ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı muskacılar, kendilerine bir ümitle gelmiş kişilere faydalı olamadıkları gibi bu sefer de eksik bilgileri ile dinden imandan ettiriyor.

Eskilerin 'ifrat ile tefrit' dediği aşırı uçta olmak, toplumsal yaralara sebep oluyor. Bekaret algısı, kimi için baş kaldırılması gereken bir konu olurken diğer kesim için cinsel korkulara, tabulara dönüşür.

Alabildiğine sorumsuz ve bilgisiz cinsel yaşam ile inanılmaz endişeli aşırı sorumluluk duygusu ile cahilce yaşanmaya çalışılan cinsel birlikteliklerin varlığı, 'Yok mu bunun da orta yolu?' dedirtiyor. Olmaz mı? Dengeli olmak ve aşırılıklardan kaçınmak, iyi bir eğitimin sonucudur. Bedenimizi tanımak, sağlıklı olmak istiyorsak bunun için de bilinçli cinsel bilgi, inanın doğru bir din eğitimi kadar önemlidir. Sağlıklı bir yaşam ile bu dünyaya, bilinçli bir inanç ile ahirete aidiz. Sadece bu dünya ya da ahiret değil, her iki dünyayı uzlaştırmak, dengeli olmak en doğrusu diye düşünüyorum, katılıyor musunuz ?

Hiç yaşamamak ya da aşırı bir şekilde savrulmak, her ikisi de ifrat ile tefrit olmuş oluyor.

Peki gelelim sıklıkla karşılaşılan cinsel hastalık olan vajinismus rahatsızlığına; nedir vajinismus?

Vajina kaslarının cinsel ilişki sırasında kasılması olup cinsel ilişkiye girememe durumudur. Yaşanılan hayal kırıklığı, travmaya dönüşebiliyor. Karşı taraf epey bir cahil ise evlilik, boşanma ile sonuçlanıyor ya da süreçte sadece kadın aşağılanıyor. Bekaret takıntıları, kızlık zarı delinir mi patlar mı gibi kulaktan dolma yanlış bilgiler, doğru kişilerden öğrenilmeyen dini inançlar, kişinin bilinçaltında kodladığı endişeler vs. etkenler, hastalıkta etkili oluyor.

Her hastalık gibi vajinismusun da tedavisi var. Öncelikle fiziki bir problemin olup olmadığının kontrolü için kişinin vajinal muayenesi şart. Sonrasında herhangi bir fiziksel engel yoksa hastalığın tamamen psikolojik kaygı durumu olduğunu anlayıp bilinçaltına attığı tüm endişelerini konunun uzmanı doktor ile paylaşması gerekiyor.

Bazı jinekologlar, olayı kişinin geçmişinde muhakkak surette yaşadığı tecavüz ya da ensest ilişkiye bağlasa da toplumbilim dediğimiz sosyoloji ilminden biliyoruz ki bir olayın nedeni, tek bir sebeple açıklanmayabilir. Kaldı ki görüştüğüm diğer jinekolog doktorlar, olayın birçok sebebi olabileceğini de söyledi. Açıklamaya çalıştığım toplumsal baskılar ve yanlış eğitimler, kişinin bakış açısını olumsuz yönlendirip kişinin yaşamında negatif faktörler oluşturur.

Aynı zamanda psikoloji ilmi de her bir bireyin birbirinden farklı olduğunu bize öğretir. 'Sen neden böylesin?' diye suçlamak, başkalarıyla kıyaslamak yerine anlamak ve gerekli yardımları doğru kişilerden sağlamak, en iyi çözümdür. Dikkat ederseniz anlattıklarım ışığında vajinismus, vajinal problemden daha fazlasıdır.

Alman filozofu Nietzsche'nin 'Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuz odur' dediği sözü anımsadım. Peygamberler bile cehennem müfettişliği yapmadı. O halde birileri kraldan çok kralcı geçiniyorsa durup bir tetkik etmekte fayda görüyorum. Namus ve haysiyet üzerinden her kim ya da hangi zihniyet prim elde ediyorsa böylesi bir haksızlıkta hepimiz sorumluyuz demektir.

Bakmadan Geçme