Az şey midir?
Yaşamımız, yergi ve övgüler bütünüdür. Birilerinin umurunda oluruz. Bazen yaptıklarımızla, bazen de yapmadıklarımızla. Eylemlerimizin olumlu yönleri,...
Yaşamımız, yergi ve övgüler bütünüdür. Birilerinin umurunda oluruz. Bazen yaptıklarımızla, bazen de yapmadıklarımızla. Eylemlerimizin olumlu yönleri, güzellikleri, faydaları pozitif tepkiler alırken yapmadıklarımız yahut alelade, üstünkörü işlerimiz de eleştiri görür çevremizden.
Yaşadığı aileye, sokağa, mahalleye, şehre, ülkeye olumlu katkılar veren kişiler, oraları çok severler. Her ne yaşanırsa yaşansın vazgeçmezler ve gözlerini yaşananlara kapamazlar.
Sevmek, bir nevi duyarlılık değil midir? Bir şeyin üzerine titremek. Ona zarar gelmesin diye korkmak, kırılınca kırılmak, o üzülünce üzülmek değil midir?
Bu sabah geçtim. Aslında her sabah da geçiyorum önünden. Orada o ağacın altına geldiğimde mutlaka yavaşlar adımlarım. Derin derin nefes alırım. Başımı sağ tarafa çevirir, bazen kaçamak bazen de uzun bakışlar atarım. Öylesine güzel bir bahçe. Her mevsim bakımlı, her mevsim rengarenkmiş gibi kokular etrafa yayılan. Bu aralar limon dalları çiçeklerle dolu. Mis gibi kokuyu ciğerlerinize çekip şöyle diyorsunuz: 'İki kuşak yahut üç kuşak bir arada.'
Geçen yıldan kalan limonlar geçmişler. Parlaklıkları, dirilikleri gitmiş. Alımlı değiller manav tezgahlarında oldukları kadar. Gün geçiyor ay, hafta… Yıl geçiyor. Her doğan, ömrünü tamamlayıp gidiyor. Gidemeyenlerden de zaman çok şeyi alıp götürüyor elbette.
O evde kim oturuyor, bilmiyorum. Aslında merak etmiyorum desem yalan. Bu kadar güzel bir bahçe kuran insan merak edilmez olur mu? Ancak benim hayallerimdeki ev sahibine benziyor mu benzemiyor mu bunu kestirmek zor.
Muhtemelen kitap okumak gibi bu. Bu bahçe, tıpkı bir kitap gibi insanı etkiliyor. Farklı hoş lemlere kapı aralıyor. İç açan, gönül ferahlatan bir köşe. Bir kitap da öyle değil midir?
Genellikle bir kitabı okurken o kitaptaki -bu bir roman ise- yeri kişileri olayları zihninizde canlandırırsınız. Onlara bir yüz, bir ses, bir görüntü verirsiniz. Zihnimizdeki resim kitaptan alınan ipuçlarıyla biraz daha zenginleşirken bizi de biraz daha içine çeker olayların paydaşı olmak, kendimizi o mekana ait hissetmek haz verir.
O roman, öykü kahramanlarına verdiğimiz bir ses vardır. Okurken o sesi duyarız. Bize özel bir ses. Tonunu, rengini, aralığını sadece biz biliriz. Bize özel bir ses, bize özel bir bakış ve dokunuş. Her şey bize özeldir kısacası. Bizim emek vererek -okuyarak- kurduğumuz bir dünyadır bu.
Gün gelir kitap, sinemaya aktarılır. Film olur, dizi olur. Biraz bir tarafından kırpılır, bir yerleri uzatılıp çekiştirilir. Bambaşka, yepyeni bir şey çıkar ortaya. Biraz beğenilmiş bir dizi olursa 80-90 sayfalık bir eserden otuz iki kısım tekmili birden desek azdır yıllarca süren iş çıkarırlar.
Her şey, günümüzün koşullarına adapte edilir. Ve beğenildikçe de devam eder.
İşte bu noktada bir kırılmadır gerçekleşir. Kitabı okuyan kişi, sinema karelerinde o kendi kurduğu dünyayı arar. Bulur mu hayır, kendi kurduğu dünyanın yanında sinemadaki son derece yavan ve kurudur.
Bu nedenden olsa gerek ben de ev sahibine karşı duyduğum merak duygusunu bastırıyorum elbette. Yoksa bir sabah kapıyı çalıp, 'Bu kadar güzel bir bahçenin sahibini merak ettim, tanımak istedim ' demek, pek de zor olmasa gerek.
Her neyse orada gizemli bir roman kahramanı gibi yaşayadursun. Elbette çiçekleri bu denli seven, onları kardan kıştan koruyan, maharetli ve sevgi dolu insan, belki de sizin sokağınızda, mahallenizde yaşıyordur. Muhtemelen ışıl ışıl gözleri parlayan, iyiliksever bir insandır. Sokağında yaralı bir hayvan görse onu iyileştirmeye çalışır. Aç biilaç bir insana rastlasa yardım etmek ister.
Bir çocuk düşse kapısının önünde tutup elinden kaldırır onu.
Bir yaprağı sevebilmek, az şey midir yaşamda.
Bir böceği, kurdu, kuşu, insanı sevebilmek.
Sevebilmek dağı, taşı esen rüzgarı… Kötülüklerin hızla arttığı dünyada.
Sevebilen, yüreği, bakışları sevgi dolu olan ve bunu bir şekilde başka canlılara da aktarabilen insanları selamlayalım.
İyi bir hafta geçirmeniz temennisiyle.
Sevgi, dostluk ve umutla.