Avrupa bizi kıskanıyor!

Ayasofya kılıcını öğrendik ama bir de 'Samuray kılıcı' çıktı. Canı istemiş öldürmüş! Hatırlar mısınız, Aysun Kayacı'nın...

Ayasofya kılıcını öğrendik ama bir de 'Samuray kılıcı' çıktı.

Canı istemiş öldürmüş!

Hatırlar mısınız, Aysun Kayacı'nın 'eşitlik' anlayışı ile ilgili sarf ettiği sözler çok fazla eleştiri almıştı. Kayacı, 'Dağdaki çoban ile benim oyum bir mi?' diye bir soru sormuştu.

Birlikte yaşamaktan söz ediyoruz ama bakın adam Samuray kılıcını alıp genç bir kadın mimarı sokak ortasında öldürebiliyor. Akıl alacak gibi değil ama oluyor!

Öte yandan alın size bir haber özeti:

'İsrailli bir çift, Çamlıca Kulesi'nden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konutunun fotoğrafını çektikleri iddiasıyla gözaltına alındı.'

Google Earth'tan dünyanın en ufak mekanlarının fotoğrafını çekmek varken…

Ben, uzay çağında yaşadığımızı filan sanıyordum…

Buna başka dillerde nasıl karşılık verilir bilemiyorum ama dilimizde de kullanılan Arapça kökenli 'Fesuphanallah' diyesim geldi. 'Böyle şey olur mu' anlamında.

Asıl anlamı da şöyle imiş: 'Allah, türlü noksanlıklardan münezzehtir.'

Münezzeh, 'ayrı, uzak' demek…

**

Bilgisayar ortamındaki sosyal medya sayfaları, biliyorsunuz son zamanlarda aldı başını yürüdü.

Hiçbir şey gizli kalmıyor veya gecikmiyor desek yeridir.

Sosyal medyayı takip ediyorum ama herkese yanıt verecek, herkesin iletilerine mesaj yazacak kadar değil. Sosyal medyada 'görünür olmak', kimilerinde bağımlılık haline geldi diyebiliriz.

Örneğin, bir ölüm olayının paylaşımında ardı ardına taziye ifadeleri… Hatta olayı kaç kişi paylaşıyorsa hepsine birden aynı taziye cümlelerini yazma gayretkeşliği…

Özel olarak gezinmiyorum ama telefon ekranında önüme gelenlere elbette ben de bakıyorum. Kimilerine yorum yazıyor, kimilerini beğeniyorum… Paylaştıklarım da oluyor.

Ama doğruyu söylemek gerekirse kimileri, sosyal medyada resmen sörf yapıyor…

Dedim ya, 'görünür olmak' önemli…

Bugün biraz alıntı yapalım. Facebook'ta da sayfa arkadaşım olan Nazmi Appak'ın bir paylaşımı:

'Ölesiye çalışarak kazanma hırsı, başarı güdüsü ve sahip olma tutkusu, ekonomik etkinlikleri insan yaşamının ana hedefi ve amacı haline getirerek insanın doğal yaşamdan ve ahlaki değerlerden uzaklaşmasına neden olur. Karl Marx'

Bir de Mustafa Şit'in paylaşımına bakalım:

'Ne zaman ki insanoğlu ev üstüne kat kat evler yaptı, işte o vakit bozuldu dengeler. Evler yükseldikçe kibir de yükseldi. Kapılar yakınlaştıkça insanlar uzaklaştı. Uzansan ziline dokunacağın komşular, uzaktaki bir dostun kadar dokunamıyor artık yüreğine. Selamsız sabahsız geçip gidiyor yorgun bedenler yanımızdan. Oysa eskiden evler alçak, insanlar alçak gönüllüydü. Kapılar değil, gönüller yakındı ve dokunuyordu insanlar birbirlerinin yüreklerine. 'Kapının ardı gurbet' derdi büyüklerimiz. Şimdilerde herkes gurbette…'

Ve Süleyman Çalış'ın paylaşımı:

'Tatlı bir uykudayken kendisini uyandırmak isteyeni hiç kimse sevmez. Uyuyanın omzunu dürten elden kaçınılmaz olarak nefret edilecektir. Uyuyan, kendisini uyandıranı takdir edecek olsa bile bunu uyku mahmurluğunda değil, uykuyu büsbütün üzerinden attığında yapacaktır. Sana ninni söyleyenleri seviyor olmanın ve seni uyandırmaya çalışanları linç etmenin sebebi uykundur. Uyandıranı sevmek, bir uyanıklık belirtisidir.'

Taylan Kara'nın 'Vasatlığa Giriş Dersleri' kitabından alıntı imiş.

Vasatlık, pespayelik demek…

Avrupa bizi kıskanıyor!

Bakmadan Geçme