Atiye varmadan maziyi anlamak
Geçen gün telefonuma bir iki video gönderen Süryani Hıristiyan arkadaşım Augin’ın “Lütfen bu konuda da bir...
Geçen gün telefonuma bir iki video gönderen Süryani Hıristiyan arkadaşım Augin'ın 'Lütfen bu konuda da bir yazı yazsana' demesi üzerine bu yazıyı yazmak istedim. Augin ile din, kültür ve ülke farklılığımız olsa da özünde kardeşiz, insan kardeşliğini paylaşıyoruz. Dolayısıyla sevinçlerimiz gibi acılarımız da ister istemez ortak oluyor.
Kendisinin 'Bütün Türkler, bütün Müslümanlar böyledir' genellemesini yapmadığını söyleyebilirim. Bizim de aynı hassasiyetle bizim gibi düşünmeyenler, bizden olmayanlar için söylememiz doğru olmayacaktır. 'Herkes!' diye topyekun suçlamalar adaletli değildir.
Siyah ve beyaz ayrımından kurtulup siyahın da içinde beyaz olabileceği, beyazın da içine siyah karışmış olabileceği hiç ama hiç hatırımızdan çıkmasın ki 'Hakikatin rengi gridir' diyen filozof Andre Gide'e katılıyorum.
'Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını başkaları çizer' uyarısını hatırlatmak isterim ki bugün yaşanılanları daha iyi anlamak adına maziyi iyi bilmek, ati denilen geleceğe yön verebilmek içindir.
9 Eylül 1922 tarihinde düşmanları yurdumuzdan arındırdık lakin çeşitli politikalarına engel olamadık. Bunu neden mi söylüyorum? Malumunuzdur, bir süredir Yunanistan ile aramız limoni…
Yunanistan'ın emellerini anlamak adına İngiltere'nin işgal politikalarını bilmek gerekiyor.
'Türkler, yaşamaya layık bir ırk değildir' sloganına sahip o dönemin başbakanı Lloyd George, Türklerin İngiliz destekli oluşturulan Yunan ordularınca yok edilmesini gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla Türk-Yunan düşmanlığını körükledi.
O gün öyleydi de bugün farklı mı?
1954 senesinde Yunanistan'ın hem Kıbrıs'taki hem de Yunanistan'daki Türklere karşı saldırgan tutumları, Türkiye'de İstanbul, Çanakkale ve İzmir'deki Rum ve Ermeni azınlığını da burada endişelendiriyordu. Nihayetinde 5 Eylül 1955 tarihinde ülkemizde yaşayan azınlıklara karşı şiddet fişeği ateşlendirildi. 'Kimler yaptı?' sorusu halen sorulsa da dış güçlerin tahrikiyle ve de derin devletin iş birliği ile olduğu, bugün sır değildir.
Aradan beş sene sonra 1960 darbesinin de hiç de tesadüf olmadığını bugünkü bakış açımızla çok daha iyi anlıyoruz.
'Atamızın evi, bomba ile hasara uğradı' diye bir kıyamettir kopuyordu. Çok geçmeden Beyoğlu'nda bir grup toplandı. Kimdi, nereden gelmişlerdi anlaşılamadı. İstiklal Marşı okuyup çeşitli nümayişlerde bulunuyorlardı. Yabancı basının önüne gelmişlerdi. Tahrik edici davranışları sonrasında olaylar patlak verdi.'
Dikkat edersek aynı oyunlar…
4214 ev, 1004 iş yeri, 73 kilise, sinagog, manastır, okul, fabrika, otel gibi yerler yerle bir edilmiş, binlerce yaralı ve en az 14 kişinin öldüğü haberi yayılmıştı.
Dönemin başbakanı Adnan Menderes, Türk-Yunan dostluğu için kayda değer politika üretmiş olsa bile olayların önüne geçemeyip sıkı yönetim ilan etmek zorunda kalıyor. Türkiye'de sıkı yönetim olurken Kıbrıs'ta da sular bulandırılmış, oradaki yurttaşlarımıza da rahat verilmiyordu. 6-7 Eylül 1955 Olayları ya da İstanbul Pogromu olarak da bilinen hadiseler, organize toplu saldırılar şeklinde meydana geldi. Kıbrıs, 1571'de Osmanlı'ya geçmeden önce Doğu Akdeniz'deki Osmanlı'ya ait gemilere akın yapan Hıristiyan korsanlarının sığınağı haline gelmişti. Bu korsanlar, genellikle ticaret gemilerine ve hacca giden yolculara saldırarak buradaki yol güvenliğini yok etmektedir. Osmanlı Devleti, 1571 senesinde öncelikle bu sebeple Kıbrıs'ı fethetmiştir.
O günlerde de Kıbrıs, Doğu Akdeniz için kilit noktaydı ve bugün de öyledir. Hal böyle olunca 'Diğer sorun nerede patlak verecek?' diye sorabiliriz; çıkarım yaparsak daha doğrusu tarihten ders alabilirsek bu sorduğumuz sorunun cevabı için 'Yunanistan ile sorunlar tekerrür eder' diyebiliriz.
Büyük resme baktığımızda Türkiye- Yunanistan düşmanlığını körüklemek, Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi istememek, asıl nihai problem idi. Dün böyleydi, bugün de böyle…
6-7 Eylül 1955 Olayları ile Rumlar, Ermeniler, Yunanların bir bölümü, büyük göç dalgalarıyla Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldı. Nesiller boyunca kardeşçe yaşamış ırklar yani İstanbul'un, İzmir'in gayrimüslim yerlileri, bu gibi davranışlar sonucu evlerini ve anavatanlarını terk etmek durumunda kalmışlardır.
Acı ki ne acı! O günkü acılar halen taze bazılarınca; mesela Augin ve ailesi için…
2009 yılında Güz Sancısı filmini izlediniz mi sevgili okurum? Bu film, Yılmaz Karakoyunlu'nun Güz Sancısı kitabından uyarlanmış olup 6-7 Eylül olaylarını konu ediniyor. Bu bahsettiğim film, yine tarihi Eylül olaylarını anlatıp Salkım Hanımın Taneleri filminin devamı niteliğindedir. Filmi izlerseniz mevzuya daha yoğunlaşıp başkalarının acılarına daha fazla empati kurabilirsiniz diye düşünüyorum.
Umarım acılarımızı yarıştırmadan duygudaşlık kurabilir; nihayetinde savaşların halklar arasında olmadığını ve devletlerin siyasi güç polemiği olduğunu daha iyi idrak edebilirsiniz vesselam…