Ah! Ayağım
'Kundurama kum doldu Atmaya kürek gerek' der bir türkü. Ayakkabıya giren, küçük bir çakıl tanesidir bilemediniz...
'Kundurama kum doldu
Atmaya kürek gerek' der bir türkü.
Ayakkabıya giren, küçük bir çakıl tanesidir bilemediniz iki yahut üç. İnsanı nasıl da huzursuz eder, çileden çıkarır.
Yapmak istediğiniz ilk şey ayağınızdan pabucunuzu çıkarıp silkelemektir. Sonra giyip kontrol etmek. Bir daha aynı rahatsızlığı duyacak mısınız, duymayacak mısınız?
Ayak çok önemli olsa gerek ozan için bir küçük çakıl, büyümüş büyümüş gözünde küçük bir tepecik haline gelivermiş.
Orhan Veli'den bir şiirle devam edelim. Yazıldığı dönemde Türk şiirinde deprem etkisi yaratan bir şiirdir bu.
Kitabe-i Seng-i Mezar
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığına bile
Müteessir değildi
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını
Günahkar da sayılmazdı
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye.
Ayağınıza dar gelen bir pabucun neler yapabileceğini herkes bir şekilde öğrenmiştir.
Önce küçük bir kızarıklık ardından su toplamış bir kabarcık ve yara.
Aklınız, duygularınız artık ordadır.
Ayakkabınızın vurduğu yerde.
Ya önden vurmayı tercih eder bir pabuç, ya arkadan çok nadir olarak da yandan.
En önemli şeydir belki baş. Ancak ayak rahatsız ise artık birinci sıraya yerleşmiş demektir. Başı baş, kolu kol, gövdeyi gövde yapandır ayak. Başın esenliği ayağın sağlığına bağlıdır.
Temeli sağlam olmayan bir binadan kim ev alıp yerleşmek ister. En küçük bir sarsıntıda yıkılıp gideceğini bile bile.
Bir ayağı kırılmış bir masanın üzerinde kaç tabak yahut bardak durur.
Tekeri patlak bir araba ne kadar gider.
Çözüm nedir?
İyi ölçüp biçmek.
İyi değerlendirmek.
Görünüşe aldanmamak.
Reklamlardan etkilenmemek.
Ucuzluğuna kanmamak.
Kısacası çözüm akılcı olmaktır.
Aile yaşamı da toplum yaşamı da böyledir.
Küçük önemsiz gibi şeyler akılcı davranılmadığında bir bakarsınız çözümü güç sorunlar haline gelivermiş.
Herkese sorunsuz güzel günler dileyelim. Bir şiirle noktalayalım sözü.
üçüncü sayfadan
bir kazan dolusu,
bir kazan dolusu
kaynar suydu…
başından dökülüp
ayaklarına inen.
dondu iliklerince
ürperdi..
tüyleri diken diken…
sonra,
terledi,
elinin tersiyle sildi
ağlamaklı gözlerini..
al bastı
ak bastı
yaş bastı gözlerine…
oydu,
oydu işte.
yıllar öncesinin
umudu..
yıllar öncesinin
yeşil dalı…
yok
asla
bu o değildi!
olamazdı
iştahı kesilmez bir devdi bu
tüketen her şeyi
silip süpüren
fısıldadı
ürkekliğince
bildiği duaları.
duyduğu küfürler
naralar sardı her yeri
ve
çarptı kapı
olanca hızıyla.
bir zamanlar
nazıyla
sözüyle
bir dilim ekmeğin
tatlı hazzıyla
bir güzel dünyaydı
bu kapının arkası…
yetmedi deve,
bir dilim ekmeğin tatlı hazzı.
kapının önü de ardı da bir başka acı
evlat sancı
torun sancı
bey sancı..
ve
al bastı
ak bastı
yaş bastı gözlerine
çarptı kapı
bir üçüncü sayfada
bir küçük hikaye şimdi
gözü yaşlı bir bacı.
Sevgi, dostluk ve umutla.