'Adam gibi yaşadı'
'Ha güneş doğmuş ha ay / Ay dönüyor dünya etrafında / Dünya dönüyor kendi etrafında /...
'Ha güneş doğmuş ha ay / Ay dönüyor dünya etrafında / Dünya dönüyor kendi etrafında / Dönüyor her şey güneş etrafında / Dönüyoruz hepimiz iş güç kaygısında / Kimimiz öte dünya düşünde hesap derdinde / Kimimiz bu dünyada insanca yaşam peşinde / Gidiyoruz bi yerlere bir daha dönmemek üzere'
2016'nın Ekim ayı sonlarında yazmış ve Facebook sayfamda paylaşmışım üstteki şiirimi.
Şiir, bambaşka bir yazı türüdür. Orada kelimeler, birbiri etrafında dönerler. Dönerken çıkardıkları sesler, insanın kulaklarında yankılanırlar.
Resim göze, şiir kulağa…
Bazen bir cümle takılır insanın aklına… Sonra ipek kozası gibi örersin çevresinde sözcükleri.
Geçtiğimiz günlerde önce bir sınıf arkadaşımızı, ardından ilkokul öğretmenimizi kaybettik.
Çocukluğumuzdan iki yaprak daha yitirmiş gibi olduk.
**
Köy Enstitüleri'nin kuruluş ve kapanış öyküsü, 10 yıllık bir zaman dilimini kapsar ama etkileri hala devam etmektedir.
Bu yıl, 96'ıncı kuruluş yıldönümünü kutlayacağımız Cumhuriyetimizin kurucularından İsmet İnönü'nün tanımlamasıyla Köy Enstitüleri, Cumhuriyet'in eserleri içinde en değerli olanı imiş.
1930'lu yıllarda 17 milyon olan Türkiye Cumhuriyeti nüfusunun 13 milyonu, köylerde yaşıyormuş ve bilinen bir gerçektir ki eğitim düzeyleri de oldukça düşükmüş.
Dönemin yöneticileri, köy nüfusunun kendi kendini eğitmesi, kalkındırması ve bu kalkınmanın uygulama odaklı olması amacıyla Köy Enstitüleri adı verilen eğitim kurumlarını tasarlamış.
17 Nisan 1940 tarihli kanun ile resmen kurulan Köy Enstitüleri'ni köyün öne çıkan çocuklarını eğitmek ve onları yeniden köylerine göndererek köyün eğitilmesini sağlamakmış.
Ezbere dayalı teorik dersler yerine uygulama odaklı kalıcı bir eğitim sistemi öngörülmüş.
İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Ali Yücel tarafından kurulan Köy Enstitüleri, zamanla iç ve dış çıkar çevrelerinin işine gelmemiş.
Her mahallede bir zengin amaçlanan 50'lerde 'kapatılsın' demişler, 1954 yılında da son mezunlarını vermiş.
Ayrıntılar uzun…
İşte o son mezunlarından biri de benim ilkokul öğretmenim oldu. Bir oğlu da sokak arkadaşım.
Bozdoğanlı Ali Galip Tütüncüoğlu. Ümran ebenin eşi, Makbule ebenin abisi…
60'ların sonlarından itibaren Kaymakçı'nın eğitimi için yürüttükleri çalışmaları elbette Kaymakçı unutmadı. Behiç Galip Yavuz, Zeki Irmak, Fazlı Duru ve diğerleri…
Okula gelir elde etmek için organize ettikleri dana (boğa) güreşleri.
Geceleri kahvehanelerde veya sinemada vakit geçiren öğrencileri kovalayışları.
Her karşılaştığımda, 'Hocam, size bir uğrayıp şu eski fotoğrafları kurcalayacağım' derdim.
**
Herkesin üstünde az ya da çok emeği olan bir öğretmeni, akrabası veya komşusu vardır.
Tütüncüoğlu ailesi ile bağlarımız kopmadı elbette. Hele son zamanlarda organize edilen buluşmalarda eski anıların tazelenmesi, sanki bir dönemi yeniden günümüze taşıyor gibiydi.
Şiirde de belirttiğim gibi giden, geri gelmiyor elbette. Bu, doğanın geçmişten geleceğe yasası. Ama anılar ve yaşanmışlıklar, yaşayanlar var oldukça kaybolmuyor.
'Gidiyoruz bi yerlere bir daha dönmemek üzere'
Bir grup arkadaşımız ile atladık bir minibüse ve Ürkmez'de yaşayan aileye başsağlığına gittik.
Sağ olsunlar, onlar da bizi ağırladılar.
Hüzünlendik… Güldük gülüştük, anılardan söz ettik.
Hatasız kul olmaz demişler ama 'Adam gibi yaşadı' dedik…
Güle güle öğretmenim, biz seni ve aileni çok sevdik.