65 yaş ve üstündekiler
Hükümet, Mart ayında aldığı bir kararla salgın hastalıktan korumak amacıyla 65 yaş üstünde olan vatandaşlarla 20...
Hükümet, Mart ayında aldığı bir kararla salgın hastalıktan korumak amacıyla 65 yaş üstünde olan vatandaşlarla 20 yaş altında olan gençlerimize eve sokağa çıkma yasağı getirdi. Daha sonra, 18-20 yaş arasındaki olup da bir iş yerinde çalışanlar, yasak kapsamı dışına aldı. 65 yaş ve üstündekiler, evlerde kalmaya devam ettiler. Neredeyse bir buçuk aydır bu insanlar evlerde hapis. Tamam, risk taşıyorlar, hastalığı ağır geçiriyorlar, hatta yakalandıklarında kurtulamıyorlar, bunları anladık ama bu insanlar içinde diyaliz hastaları var, hastanelere gidemiyor, kalp ameliyatı geçirenler, yüksek tansiyonu olanlar var, her gün düzenli yürümeleri gerekir, yürüyemiyorlar. Doktorlar; bu insanların mutlaka hareket etmeleri gerekir, yoksa kasları zayıflar, yürüyemezler, hareketsizlikten pıhtı atıp felç olabileceklerini hatta ölebileceklerini söylüyorlar. Nitekim geçtiğimiz gün yakın komşumuz, dostumuz, vergi dairesi müdürlüğünden emekli, çok sevdiğimiz Hilmi Katalay abimizi pıhtı atması nedeniyle kaybettik. Kendisine Allah'tan rahmet, kalanlara başsağlığı diliyorum.
Bu salgına karşı mantıklı, bilimin öngördüğü tüm önlemlerin alınmasından yanayım ancak 65 yaş ve üstündekilerin günah keçisi olarak görünmesine de karşıyım. Bazı kurallar koyarak günde bir iki saat kontrollü bir şekilde dışarı çıkmalarına izin verilmesini istiyorum. İnsanların ruh sağlığı da bozuldu. Aksi halde, virüsten koruyalım derken bu insanları sıkıntıdan ve başka nedenlerle kaybedeceğiz.
Yadırgadım
Geçen hafta Bakanlar Kurulu toplandı. Televizyonlar alınan kararları Cumhurbaşkanı ulusa sesleniş konuşmasında açıklayacak diye alt yazı geçiyorlardı. Verilen saatte televizyonun karşısındaki koltukta yerimi aldım. Belki 65 yaş ve üstündekilere ilişkin müjdeli bir haber çıkabilir diye düşünüyordum. Sayın Cumhurbaşkanı, daha evvel söylediği ve partisini öven bildiğimiz konuları tekrarladıktan sonra CHP ye ve CHP'li İstanbul, Ankara ve İzmir'in belediye başkanlarına siyaset üslubuna ve Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmayacak bir şekilde saldırdığını duyunca şok oldum.
Ülkemiz ve vatandaşlarımız, zor bir dönemden geçiyor. Salgın hastalık; zengin, fakir, siyasi parti ve inanç farkı tanımadan herkesi vuruyor. Ulusça birlik, dayanışma içinde olmamız, herkesin elini taşın altına sokması gereken bir dönemde, üstelik Ramazan ayı gibi yardımlaşma duygularının en üste çıktığı bir zamanda; önümüzde bir seçim de yokken Cumhurbaşkanının böylesine ayrıştırıcı, kendi partisi lehine, muhalefet partileri aleyhine, onları PKK, FETÖ terör örgütlerine benzeterek suçlaması, doğrusunu söylemek gerekirse beni üzdü ve yadırgadım. Cumhurbaşkanı, anayasamıza göre devletin başıdır. Vatandaşların tamamının temsilcisidir, hepsini kucaklaması gerekir. Hele böyle zamanlarda günlük basit siyaset yapmak doğru olmamıştır.
1 Mayıs
Bakanlar Kurulu, son yaptığı toplantıda aldığı bir kararla 1 Mayıs'ı da içine alan üç gün sokağa çıkmayı yasakladı. Gazi meclisimizin açılış günü olan ve Atatürk'ün Türk çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ndan sonra emeğin ve dayanışmanın bayramı olan 1 Mayıs İşçi Bayramı da bu sene kitlesel olarak alanlarda kutlanamayacak. Salgın hastalığın yayılmasını önleme açısından bu karara saygı duymakla birlikte hiç olmaza bilim kurulunun önerileri doğrultusunda gerekli önlemler alınarak üç büyük işçi sendika başkan ve temsilcilerinin katıldığı bir törene izin verilmelidir diye düşünüyorum.
Korona salgını nedeniyle en mağdur olan kesimlerin başında emeği ile geçinen işçi ve emeği ile geçinen vatandaşlarımız bulunmaktadır. Sendika temsilcileri, 1 Mayıs'ta yapacakları konuşmalarla işçilerimizin sesini duyurmalı, taleplerini ilgililere iletmelidirler. İktidar, hiç olmazsa İşçi bayramında işçilerimize bunu çok görmemelidir. Bu duygu ve düşüncelerle tüm emekçi kardeşlerimizin 1 Mayıs Birlik ve Dayanışma Günü'nü kutluyorum.