1 Haziran
Esnafın gözü 1 Haziran'da. Çiftçi, sürekli artan mazot ve gübre fiyatlarından şikayetçi. Hayvancı, sürekli artan yem...
Esnafın gözü 1 Haziran'da.
Çiftçi, sürekli artan mazot ve gübre fiyatlarından şikayetçi.
Hayvancı, sürekli artan yem ve saman fiyatlarına isyan ediyor.
Demire sadece 16 günlük tam kapanma süresinde iki kez zam geldi.
Sütçü, maliyetlerin altından kalkamıyor. Süte gelen zam, sütçünün giderleriyle denk değil.
Düğün sektörü tam bir yıldır önünü göremiyor; sektöre gebe yüz binlerce esnaf, 'Kepenk kapatmayayım' diye mücadele içinde.
65 yaş ve üstü gergin, bunalımda.
Eğitim, bir buçuk yıldır neredeyse tamamen durmuş vaziyette.
Uzaktan eğitimin ulaşamadığı binlerce evde ise eğitimin 'e'sine dair bir şey yok. Haliyle okul öncesinden üniversiteye kadarki her yaşta öğrenci, geleceğine dair panik içinde.
Üniversiteli işsiz sayısı, her geçen gün artıyor. Büyük emek ve zorluklarla diploma hakkına sahip olan binlercesi; orada, burada, şurada herhangi bir iş bulmaya razı. Çoğu, 'İşim olsun, ne olursa olsun razıyım' diyerek yaşıyor hayatını.
Çok değil, 5-10 yıl önce toplumumuzun atfettiği 'baba' figürü bir evi rahatlıkla geçindirebilirken dört kişilik bir ailede anne ve baba figürü çalışmadan ev ekonomisi dönmüyor. Bırakın anne-babayı, çocuk da çalışmak zorunda kalıyor kimi hanede.
Tüketici; her sabah ve her akşam tüketmesi muhtemel temel gıda ürünlerini raftan almaya cesaret edemiyor.
Her sebze ve meyvenin neredeyse her mevsim rahatlıkla yetiştiği bölgemizde dahi pazarda fiyatlar, almış başını gitmiş. Pazarcıya soruyorsun, 'Halden gelişi çok pahalı' diyor. Üreticiye soruyorsun, 'Ürünlerim para etmiyor' diyor. Tüketiciye soruyorsun, 'Tam tamına masraf alamaz oldum' diyor.
İnsana ve hayvana yönelik şiddet, her geçen gün artıyor. Daha dün sabah, eski eşi tarafından 46 yerinden bıçaklanan bir kadının ölüm haberine uyandı Türkiye. Yine aynı gün sabah namazından dönen biri, tanımadığı biri tarafından sırtından bıçaklandı. Bıçaklayan şahsın akli dengesinin yerinde olmadığı belirtildi. Geçtiğimiz aylarda altı yavru köpek, patileri kesilmiş şekilde ölü bulundu.
Sokakta yürüyen on insandan dokuzunun hem ruhsal hem ekonomik sıkıntıları var.
Türk toplumu, bugünlerde yıllarca pek çok insanın canını yakmış bir mafyanın iddialarını konuşuyor. Yine aynı toplumun bir kesimi, bir mafyanın söylediklerine kayıtsız şartsız inanıyor.
Koronavirüs, hayatımızın hala içinde olmasına karşın yeni gündem nedeniyle gündemden oldukça geriye itilmiş vaziyette. Türkiye, bugünlerde derin devlet kavramıyla tanıştı. Şimdi; sokaklarda, caddelerde, akşam yemeklerinde, sabah kahvaltılarında, sosyal medya platformlarında herkes, bu şahsı ve şahsın iddialarını konuşuyor.
Şans eseri bir sokakta yürüdü diye bıçaklanan, deniz kenarında kızıyla otururken yüzüne yumruk yiyip kafasını taşa çarpıp denize düşerek hayatını kaybeden insanları görüyoruz haberlerde.
Kimsenin kimseye tahammülü kalmadığı yeni bir Türkiye'ye uyanıyoruz her sabah.
Sanki bir filmin içindeymişiz hissi veren garip olaylara uyuyoruz her gece.
Uyuyup uyanıyoruz ya, 'Buna da şükür' dediğimiz günlere evriliyor canım ülkemin gidişatı.
Bu ülkede Sağlık Bakanı Sayın Koca'dan önceki bakanın ismini bilen var mı?
Bu ülkede daha düne kadar hangi çocuk, 'derin devlet' diye bir kavram biliyordu?
Bu ülkede daha üç yıl öncesine kadar hangi çocuk; sokaklarda oynamak yerine oturup doların artışını, ekonominin gidişatını tartışıyordu?
Kendilerini tanımaları gereken zamanda doları moları, ekonomiyi konuşur oldu çocuklar. En çok da onlara kıyamıyorum çünkü çocuklar bu ülkede bir anda büyüdü, bir anda mezun oldu okullarından.
Karakterleri henüz oturmamış, birey olmanın farkına henüz varmamış çocuklar; sokak aralarında koşup koşup terlemeyi, terli terli su içince annelerinden azar yemeyi, komşunun salça ekmeğini yemeyi unuttu.
Her gün bu ülkede bir çocuğun gözü önünde bir annenin canına kıyılıyor belki de. Kimisi medyada yer alıyor, kimisi haber değeri olmadığı düşüncesiyle sessizce yaşanıp gidiyor.
Ve bu çocuklar; toplumumuzun en nadide çiçekleri, aydınlık geleceğin vazgeçilmezleri.
Aydınlığımızın nadidelerini nelere kurban ediyoruz bu ülkede? Neler yitip gidiyor çocukluklarından, telaşlarından sorgulamaya bir dakika zamanımız var mı?
Yok.
Bu kadar hızlı değişen bir ülke gündeminin yorgunluğu içinde onları ne anlamaya ne de dinlemeye zamanımız var.
Bırakın onları anlamayı, dediklerini anlamlandırmayı; kendimizi bile dinleyecek vakit kalmadı.
Üniversitede eğitim alırken kapitalist sistemin insanları sürekli olarak çalıştırdığını, çarkların döngüsünün ancak bu şekilde sağlanabileceğini konuşurduk çünkü en basit örneğiyle sosyal bir varlık olan insan; çalışacak, bir yıllık çalıştığının ödülü olarak birkaç gün tatile gidecek, üstüne başına bir şeyler alacak vs.
Şimdiye bakıyorum da onu bile yapamıyoruz.
Tüm sosyalliğini bir hastalığa vermiş insanlar olarak biz, bugün dünden daha yorgunuz.
Hiç değilse daha önce, 'Haydi kalk gidelim, gündemi mündemi konuşmadan birkaç gün kafa dinleyelim' derdik. Şimdi o da yok. Ne yukarıda bahsettiklerimi ne içimizdeki ruhsal sıkıntının ilacını alabileceğimiz bir alanımız dahi yok.
Dört duvar içinde beton evlerimizin penceresinde 1 Haziran'ı bekliyoruz hep beraber. Tek taşkınlığımız balkon keyfi bu son bir buçuk yıldır.
Ne diyelim;
Esnafı yıllarca geriye götüren ekonominin,
çocukların sokaklarda ekonomi konuşmadığı dönemlerin,
insanların şiddete bu denli başvurmadığı günlerin,
tahammül sınırının çok daha fazla olduğu zamanların,
neşeli kahkahalarla boyanan mekanların,
sokakların, caddelerin,
kalabalığın,
sosyal insanın insanca yaşadığı bir ülkeye yürümek istiyoruz.
İstiyoruz da…