“Ama onlar da yaşasın!”

Sözlüklerin yazdığına göre vahşi kelimesi ile yaban kelimesi birbirine akraba. Türkçe kökenli ‘yabani’ deyince kelime yerli...

Sözlüklerin yazdığına göre vahşi kelimesi ile yaban kelimesi birbirine akraba. Türkçe kökenli ‘yabani’ deyince kelime yerli yerine oturuyor biraz daha belki ama biz yine de vahşi ile yaban kelimeleri arasındaki nüans yani ton farkını ayırt edelim.

Vahşi hayat ile evcil yaşam, birbirine taban tabana zıt. Bedevi ve medeni gibi…

Bedevi, göçebe yaşam tarzı ya da çölde/çadırda yaşam tarzı demek. Bizdeki karşılığı uygar olan ‘medeni’ ise Medineli ya da şehirli demek.

İnsanlar, doğayı kendi istekleri için kullanmaya başladıklarında bazı hayvanları da medenileştirmeye/şehirlileştirmeye başlamış. Develer, inek ve öküzler, kuzular, atlar, köpekler ve kediler başta gelen evcil hayvanlar. Onları koruyup kollamış, kendi istediğimiz zamanlarda kullanmışız.

Dünyada bin bir çeşit canlı var ama bir de nesli tükenen hayvanlar var. Kullananı az, ölmeye yatmış diller gibi…

Hayvan hakları deyince de ilk akla gelen hayvanlar arasında kedi ve köpekler geliyor. Kedi ve köpeklerin bazı cinsleri, biliyorsunuz artık insanlarla iç içe yaşıyorlar. Örneğin koskoca bir köpek, kaldırımda sere serpe yatıyor ve bazı kendini bilmez yaratıklar dışında çoğunlukla kimse bir şey demiyor. Kediler de öyle.

Ne garip değil mi? İşimize yarayan hayvanlarla çekirdek aile gibi olmuşuz…

Ara ara belgeselleri izliyorum. Belgesel deyince tabii ilk akla gelen yaban hayatı, ormanlar.

İnsanlar oralara gidiyorlar ve hayvanların hayatları hakkında bilgiler edinip görüntüler çekiyorlar. Bu işi profesyonelce yapanların yanında kimi zenginler de alıyor eline kamerayı, onları çekmeye gidiyorlar. Ee hayvanlar da ne yapsınlar, onlara figüranlık yapıyorlar: Birbirlerini öldüresiye kovalıyorlar… Kameralar çekimde: Tırrrrr…

Hiç kimse, güçsüz hayvanı güçlünün elinden kurtarmaya çalışmıyor! O koşuşturmacadan, o öldüresiye kovalamacadan ve güçsüz olanlarının dakika dakika can vermelerinden anlaşılmaz bir zevk alıyorlar. Evet, vahşi doğanın belki de acımasız kuralı bu! Kendi yavrusunu beslemek için başka yavruların ana babalarını yemen gerekiyor!

Zaman zaman TV’lerde de ayağından asılarak bir yerden başka bir yere taşınan büyükbaş hayvanları görmüyor muyuz!

Zaman zaman da biraz önce bahsettiğimiz nesli tükenen vaşak ve çakal gibi gibi canlıların öldürülmesini kınıyoruz. “Ama onlar da yaşasın!” diyoruz…

Biliyor musunuz ki onlar da ormanlardaki başka sürülerin canlarını okuyorlar!

Örneğin; Uzundere ve Köfündere köylüleri, bu ‘vahşi’ hayvanlardan bıkmış durumdalar çünkü hani o bizim bayramlarda ‘afiyetle’ yediğimiz koyun sürülerine saldırıp üçünü beşini kaçırıyorlarmış. “Artık çobanlık da yapamıyoruz” diyorlar.

Hayvan hakları deyince kendi kendime sorarım: “Acaba onları belli bir süre eve kapatmaya, sokakta gezenlerini de kısırlaştırmaya hakkımız var mı?”

Hayvan hakları derken gerçekten hayvanları mı düşünüyoruz?!

Bakmadan Geçme