Altın kadar kıymetli gıdalar
Baharatlar kurutulmuş bitki özleri, reçineler, ağaç kabukları, bitki yaprakları ya da kökleri, kurutulmuş yemişler ve tohumlardan...
Baharatlar; kurutulmuş bitki özleri, reçineler, ağaç kabukları, bitki yaprakları ya da kökleri, kurutulmuş yemişler ve tohumlardan elde edilir ancak alışılmadık kokuları ve tatları, zararlı böcek ve hayvanları def etmede kullanılmaları, ayrıca uzun ömürlü olmaları onları değerli kılmış; kolay taşınabilir olmaları da uzun mesafe ticaretine imkan sağlamıştır. Ne kadar uzun mesafe taşınırlarsa o kadar ilgi çekmiş, beğenilmiş; bu da değerini ve tabii ki fiyatını arttırmıştır. Tarçın, sinameki, kakule, zencefil, sarısabır, mürrüsafi, karanfil, zerdeçal gibi baharatlar, bir zamanların lüks mallarıydı ve Avrupalılar tarafından çokça talep ediliyordu.
Eski kaynaklarda baharatların elde edilmeleriyle ilgili çeşitli ve olağanüstü hikayeler anlatılmıştır. Günümüzde bize saçma gelen bu hikayeler, geçmişte bilerek uydurulan hikayelerdi. Bunlar, baharatların ulaşılması çok güç tepelerden ve zehirli hayvanların çokça bulunduğu bölgelerden bin bir zahmetle toplandığı gibi masallar içeriyordu. Baharat ticareti yapan tüccarlar, malların gerçek anavatanlarını açıklamayı istemediklerinden alıcılara böyle hikayeler anlatmayı uygun görmüşlerdi. Ayrıca bu hikayeler, ürünlerin elde edilmesinin ne kadar zor olduğunu vurgular ve pahalı olmalarını mazur gösterirlerdi.
Satıcılar tarafından anlatılan bu abartılı hikayeler işe yarıyordu. Arap tüccarların Akdeniz çevresindeki müşterileri, nereden geldiği belli olmayan bu güzel kokulu egzotik ürünlere oldukça rağbet etmekteydiler. Baharat tüketimi, kişinin zenginlik ve cömertliğinin göstergesiydi. Öyle değerlilerdi ki hediye olarak verilir, diğer kıymetli mallarla beraber miras olarak bırakılırdı. Ayrıca özellikle bazı baharatlar, güç ve statü göstergesi haline gelmişti. Karabiber, tarçın ve muskat, egemen sınıf için oldukça önemliydi. Hükümdarlar birbirlerine karabiber armağan eder, bazen ödemeler para yerine karabiberle yapılırdı.
Baharatlar, dini çağrışımlara da sahipti. Aslında baharatlar başlangıçta insanın tat alma zevki için değil, tütsü olarak tanrılara sunumda yani dini amaçla kullanılmaktaydı. Ayrıca tedavi için ilaç, kutsal yağ, merhem ve parfüm imalatında da çeşitli kokuları yapmak için yararlanılırdı.
Tedavi etme amacıyla bazı baharatların kullanımı öne çıkıyordu. Karabiber; pansuman ve yakı olarak kullanılıyor, solunum yolu hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyordu. Zencefil, karın ağrısına ilaç olarak kullanılırken tarçından kuvvet şurubu yapılıyordu. Hindistan cevizi soğuk algınlığa karşı, saf alkolle karıştırılan karanfil yağı ise kangrene karşı ilaç olarak değerlendiriliyordu. Karabiber, kişniş, tarçın, karanfil, Hindistan cevizi ile anason karışımının ise balgam söktürdüğü ve beyni güçlendirdiği düşünülüyordu.
Baharatların yüksek fiyatı, çok uzun dönemler dikkat çekti. Ünlü Romalı tarihçi Yaşlı Plinius, Roma halkını karabibere olan düşkünlükleri konusunda uyarmıştı. Aşırı miktarda alımının bütçeyi zayıflattığından ve büyük miktarda paranın Hindistan’a akmasından şikayet etmişti. Bu ürünlerdeki pahalılık, Eski Çağ’da olduğu gibi Yeni Çağ’ın başlangıcında da değişmemişti. Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinden beş yıl sonra 1497’de Portekiz’den yola çıkan Vasco de Gama; Asya’ya gitmiş, iki yıl sonra büyük oranda baharat ve diğer mallarla yüklü beş gemiyle Portekiz’e geri dönmüştü. Getirdikleri, ona tüm gezi masrafının 60 katı kadar gelir sağlamıştı. Baharat ticareti, Avrupalılar için önemli olduğu kadar Arap tüccarlar için de önemliydi çünkü bu ticaretin devamlılığı, zenginliklerinin devamını garanti ediyordu.
1500’lü yıllarda Avrupa insanı; tütün, kahve ve çayı bilmediğinden neredeyse onlara keyif veren tek madde baharatların tadıydı. Zenginleşen insanlar gösteriş yapmak için baharatları kullanıyor, bol baharatlı yemek ve içecekleriyle bulundukları konumu yansıtmaya çalışıyorlardı.
Baharat ticaretinden faydalanan Avrupalılar, fiyatları yüksek tutmak için uzun yıllar mücadele verdiler. Bu amaçla ürünleri yıllarca depoladılar, arz miktarını kısıtlamak için malları gemilerden denize boşalttılar ya da yakarak imha ettiler. Bazı dönemlerde çeşitli baharatların fiyatı, altınla eşdeğer hale geldi. Bu nedenle sık sık içlerine sahte ve ucuz maddeler karıştırılıyordu ancak böyle bir iş yapan kişi yakalandığında yaptığı sahtekarlıktan ya malları nehre atılarak ya da kendisi odunların üzerinde diri diri yakılarak cezalandırılıyordu.
Baharat Adaları ve Hindistan’dan yola çıkan bu değerli mallar; Arap tüccarlar aracılığıyla Suriye ve Mısır’a, Venedikli tüccarlar vasıtasıyla Akdeniz üzerinden Venedik’e, buradan da Alpler üzerinden Orta ve Kuzey Avrupa piyasasına iletilirdi. Baharatların Doğu’dan Batı’ya nakledildiği ticaret ağına “baharat yolu” adı verildi. Baharat ticareti; dünya üzerindeki ticaret hatlarının oluşmasına, medeniyetler arasında iletişim kurulmasına, yeni coğrafyaların keşfedilmesine ve pek çok şehir ile ülkenin gelişmesine etki ederken ne yazık ki bazılarının da sömürülmesine yol açtı.
Vasco de Gama’nın Hindistan’a giden deniz yolunu keşfetmesiyle birlikte eski baharat yolu önemini yitirdi ve Venedik’in baharat konusundaki tekeli sona erdi. Bu tekel önce Portekiz, daha sonra ise Hollanda ve İngiltere’nin eline geçti. Baharat ticareti nedeniyle Portekiz, İspanya, Hollanda ve İngiltere arasında uzun yıllar süren sömürgecilik savaşlarında Doğu Asya toprakları, bu devletler tarafından sömürüldü.
1770 yılında Pierre Poivre adlı bir Fransız, çaldığı muskat ve karanfil ağaçlarını önce Mauritius adasına, ardından Madagaskar ve Seyşeller’e dikti. Böylece sömürgecilik tarihindeki kanlı sayfalar kapanmış oldu ve baharat, tek tek ülkelerin tekelinde olmaktan çıktı. 18. yüzyılın ortalarından itibaren baharat talebi de azaldı ve fiyatlar ucuzladı. Fiyatların normalleşmesiyle orta halli insanlar da baharatlardan faydalanmaya başladılar. Baharatlara talebin azalması, bu malların yerini kahve, kakao, çay ve tütün gibi maddelerin almaya başlamasıdır.
Velhasıl baharat, eskiden her yerde bulunmadığından ve uzak mesafeler kat ettiğinden ekonomik değeri yüksek olan, çeşitli ülkeler arasındaki savaşların sebebi olarak bazı ülkelerin de sömürülmesine yol açan bir maddeydi. Günümüzde ise safran gibi istisnalar hariç genel olarak makul fiyatlarla herkesin ulaşabildiği baharatlar, güç ve statü simgesi olmaktan çıkmıştır fakat önemini hala korumaktadır çünkü yiyeceklerimizi tatlandırdığı gibi ilaç, içecek,kozmetik, parfüm, boya sanayisi ve benzeri birçok alanda kullanılmaktadır.
Bakmadan Geçme





