Aklın dili
Önce kelam vardı, sonra kalem geldi. Aklın dediğini dil söze döktü, kalem yazıya. Önce duygular vardı....
Önce kelam vardı, sonra kalem geldi.
Aklın dediğini dil söze döktü, kalem yazıya.
Önce duygular vardı.
İçinde yaşadı evvela her şeyi insan, sonra dile getirdi.
Şiir oldu, hikaye oldu, roman oldu…
Yol açtı yola çıkmaya niyetlenenlere
karşılaşacaklarını, yaşamadan yaşatmayı arzulayarak.
Zaman içinde bir anlık da olsa durup
Şerhini düştü yaşadığı ana…
Tabi ki;
Önce düşünce vardı, sonra eylem onu takip etti.
Dar zamanlarda duygularını büyüttü insanoğlu,
“Su akar yatağını bulur” demeyip zorladı yatağı
“Burada fikir bitmez” denen, nadasa bırakılmış akıl tarlasından sümbüllendirdi düşlediklerini.
Yapmayı değil, yapmak düşüncesini sevdi ve besledi belki de
Beslediklerini büyüttü ardından.
En çok neyi istiyorsa
Onu yordu, onu yordadı…
Yaşanmışlıkları, yeni yaşayacaklarının imini taşıdı içinde
Yaşadıkları; yeninin esini, kaynağı oldu
Belki de pınarı.
Kendini büyütürken heyecanla
Besler kendi kendini, kendi özünden…
“Ne yazıyorsun sen?” demeyin!
Yazamadıklarımı anlatıyorum, anlamak isteyene…
Burası kelam meydanı
Kalem oynadıkça titrer kelimeler
Dayanır birbirine
Cümle elbisesini giyinip
Paşa gönlünü yapar kalemin…
Belki de okuyanı alır götürür
Kendi özüne…
Sırlayıp sakladıklarıyla
Buluşturur özü arayanları…
Öz, öz derken
Fazla büyüttük sözü
Kaleme, kelama tamam deyip
Kıyıda unutulmuşların
Muhabbetine davet ediyorum sizleri
İyi yolculuklar…
Bu yazı 8 Şubat 2021 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
Bakmadan Geçme





