Ah belediye!

Bizim çocukluğumuzda minibüs ile Kaymakçı’dan Ödemiş’e gelirken muavin yani şöförün yardımcısı, “Ayasuluk’ta inecek var” ya da...

Bizim çocukluğumuzda minibüs ile Kaymakçı’dan Ödemiş’e gelirken muavin yani şöförün yardımcısı, “Ayasuluk’ta inecek var” ya da “Bezdegüme girişinde yavaşla!” diye yüksek sesle bağırırdı.

Ben hep şaşırırdım neresi Bezdegüme, neresi Ayasuluk idi! Nice sonraları öğrendim ki antik adı Neikaia olan Türkönü köyüne Ayasuluk, içinde 1500 yıllık kilise zemini kalıntıları bulunan Yolüstü köyüne de Bezdegüme deniliyordu. Yine şaşırmış olabilirim!

Bu yazıyı yazmadan önce rahmetli sosyal bilgiler öğretmenim Behiç Galip Yavuz’u arayıp hem hali hatır sormak ister hem de bilgilerimi teyit etmek isterdim. O da anlatırken parantezlerin içinde yeni parantezler açar ve üç beş cümlelik bilgiyi 5-10 dakikaya yayardı. “Tamam hocam, anladım!” desem bile “Dinleyeceksin, bende öyle aspirin bilgi yok!” tarzında esprili yanıtlar verirdi. Huzur içinde uyusun, Ödemiş tarihine katkıları büyüktür…

Kimileri de Adagide ve Adagüme’yi karıştırır. Ben, belki binlerce kez gelip gittiğim yoldaki köylerin eski adlarını karıştırır ama Kaymakçı’nın güneybatısında kalan iki beldenin eski adlarını hiç karıştırmazdım.

Belediye, bize Arapçadan geçmiş bir kelime. Balad/Beled sözcüğünden türemiştir. Kent, şehir demektir. Beledi ise “kente ait olan, kentsel” demektir. Eski Yunancada ‘polis’, İngilizcede ‘town’, Rusçada ‘grad’.

Belediye kelimesi de Arapçada var mı yok mu bilmiyorum ama belki Osmanlı döneminde uydurulmuş bir kelime olabilir; şehir işleriyle ilgilenen kuruma verilen ad olmuş. Daha da ayrıntıya girmeyelim.

Bildiğimiz kadarıyla ‘belediye’, şehrin alt ve üst yapısı ile ilgilenip şehrin sosyal yapısına çekidüzen veriyor.

Sayı ve numarasını bilemeyeceğim Büyükşehir Yasası ile köyler ve beldeler kırsal mahalle oldu. Bizde merkez ve kırsal aynı statüde ama ‘kırsal mahalle’ statüsünün de yasada ayrı bir yeri varmış. Bunun için muhtarlıkların başvuru yapmaları gerekiyormuş. Kırsal mahalle statüsündeki eski köylerde yaşayanlar, bir takım indirim ve ayrıcalıklardan yararlanıyorlarmış.

Şimdi, köyler ve beldeler mahalle olunca buralardan sorumlu kişi ya da kurum da muhtarlık oluyor.

Yine bildiğim kadarı ile muhtarlıkların hiçbir harcama ödeneği yok. Sadece silah taşıma ruhsatları, asgari ücret yakınlarında maaşları oluyor. Muhtarların köylerindeki herhangi bir sorunun çözülebilmesi için belediyeye başvurusu veya yalvarması gerekiyor. Belediyeler de Büyükşehir’e. Belki büyükşehirler de bakanlığa.

Bildiğim için şu örneği veriyorum: Kaymakçı’nın su ve altyapı projesinin hazır olduğu, bakanlıktaki ‘imzadan’ çıkması halinde hemen ihaleye çıkılacağı söyleniyor. Malum, konu yeni değil eski.

Sayıları ve oranları da bilmiyorum ama tahminime göre İller Bankası’ndan belediyelere gelen ödenek de nüfusa göre belirleniyor. Bu nüfusun içinde kırsal mahalleler de yer alıyor.

Örneğin muhtar bir köye tuvalet yaptırmak istese ödeneği bile yok! Eğer muhtarın ilçe belediyesi ile arası iyiyse işler halloluyor, değilse kalıyor…

Hangi il, ilçe veya mahalle/köy olursa olsun sistem böyle işliyor.

Bu sistem, bildiğimiz merkeziyetçiliktir. Yani merkez bilir…

Belediyeler, gırtlağına kadar borç batağında. Bırakın yatırımı yapmayı, çalışanlarının maaşlarını ödemekte zorlanıyorlar… Vs, vs, vs…

Sanıyorum birçok kişi, yazının başlığını okuyunca “Hah! Selim hoca, belediyeye çakacak” deyip okumaya başlamışlardır. Bu tür yazılar okunuyor. Anlamadan dinlemeden altına yorumlar ve sitemler yazılıyor. İlgililer de “Yazmadan bize söyleseydin ya!” diyorlar…

İşte sevgili okurlar, yazı yazmanın da böyle bir handikabı (elverişsiz durum) vardır.

Başlığa bakıp da yazının sonuna kadar okuyanlar, umduklarını bulamadılarsa yani onları üzdüysem özür dilerim…

Bakmadan Geçme