Adaletin Gölgesinde Umudu Büyütmek

Jeffrey Epstein davası, modern dünyanın en karanlık çelişkilerinden birini açığa çıkardı.

Küresel ölçekte güç, para ve siyasetle iç içe geçmiş bir yapının, kız çocukları başta olmak üzere savunmasız bireylerin sistematik olarak istismar edilmesine nasıl zemin hazırlayabildiğini gözler önüne serdi. 

Bu dava yalnızca bireysel bir suç hikâyesi değil; adaletin kimi zaman neden geç, eksik ya da sessiz kaldığını sorgulatan bir toplumsal aynadır. Çocukların korunamadığı bir dünyada hukuktan, vicdandan ve insanlıktan söz etmek mümkün değildir.

Tarihimizde de benzer bir karanlıkle yüzleşmek zorunda kaldık. 1930 yılında Menemen’de Kubilay Asteğmen’i katleden yapı, akla, bilime ve Cumhuriyet değerlerine düşman olan gerici zihniyetin en acı örneklerinden biridir. Kubilay, yalnızca bir subay değil; laikliğin, aklın ve çağdaş yaşamın simgesidir. Onu hedef alan anlayışla mücadele, geçmişte kalmış bir hesaplaşma değil, bugün de sürmesi gereken bir bilinçtir. Çünkü çocuk istismarından doğa talanına, adaletsizlikten şiddete kadar pek çok sorun, aynı karanlık zihniyetin farklı yüzleri olarak karşımıza çıkar.

Benzer bir ihmal ve körlük, her yaz yanan ormanlarda da kendini gösterir. Alevlerin yuttuğu ağaçlar yalnızca doğayı değil, geleceğimizi de küle çevirir. Ancak bu yıkımın ardından toprağa yeniden fidan diken insanlar vardır. Onlar, kaybedilene rağmen vazgeçmeyenlerdir. Bir fidan, bazen gericiliğe, umutsuzluğa ve yıkıma karşı dikilmiş sessiz ama güçlü bir direniştir.

Umudu gerçek kılan şey, bilim ve akıldır. Bilim, doğayı nasıl koruyacağımızı; akıl ise gücü, inancı ve otoriteyi nasıl sınırlandıracağımızı öğretir. Kubilay Asteğmen’in temsil ettiği değerler de tam olarak budur: sorgulayan akıl, laiklik ve insan onuru. Bilimsel düşüncenin rehberliğinde kurulan toplumlar, dogmalardan ve kör itaattan uzaklaşır. Aklın egemen olduğu yerde şiddet değil çözüm, sömürü değil dayanışma gelişir.

Huzurlu ve müreffeh bir dünya özleminin bir diğer temel koşulu da gelir dağılımında eşitlik ve adalettir. Servetin küçük bir azınlıkta toplandığı, milyonların yoksullukla baş başa bırakıldığı bir düzen sürdürülebilir değildir. Epstein davasında görüldüğü gibi, denetimsiz güç yalnızca ekonomik değil, ahlaki çöküşü de beraberinde getirir. Adil bir gelir dağılımı, toplumsal barışı, güveni ve ortak geleceğe dair inancı güçlendirir.

Sonuç olarak, çocukların güvende olduğu, ormanların korunduğu, gerici yapılarla kararlılıkla mücadele edilen, bilimin yol gösterdiği ve adaletin herkes için işlediği bir dünya mümkündür. Bu dünya, umudu besleyen küçük ama bilinçli adımlarla kurulur: Bir suçun üzerine gitmekle, bir fidan dikmekle, aklı ve laikliği savunmakla, eşitliği talep etmekle. İnsanlık, karanlıkla yüzleştiği ölçüde aydınlığa yaklaşır.                                                   

Biz her daim fidan diken tarafta olacağız ama doymayan egolardan yorulduk, yoruldu toprak bile … 

Ümran  Akça Ateş

Bakmadan Geçme