Adalet…

Geçen hafta ülkenin gündeminde kuşkusuz ADALET yürüyüşleri ile İstanbul'da sonlandırılan ADALET mitingi vardı. Eylemler, her ne...

Geçen hafta ülkenin gündeminde kuşkusuz ADALET yürüyüşleri ile İstanbul’da sonlandırılan ADALET mitingi vardı. Eylemler, her ne kadar bir siyasi partinin öncülüğünde ve liderliğinde başlasa da ADALET, sadece ülkemizin değil tüm dünyanın sorunudur.

Adalet kavramının öne çıkarılmasını bir siyasi partiye bağlamadan, evrensel bir değer olan hukuka sahip çıkılması gerektiğini düşünüyorum. İnsanlığın, üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü öne çıkarması ve bu ilkeyi her dönemde savunması gerektiğini düşünüyorum.

Bu çerçeveden bakıldığında pazar günü İstanbul’da toplanan yüz binlerce insanın mücadelesinin, bir siyasi partiye desteği değil bir evrensel değere desteği olarak yorumlanması gerektiğini düşünüyorum.

“Adalet mülkün temelidir”

İslam halifesi Hazreti Ömer’e ait olduğu söylenir.

Kendisinden alınan verginin azaItıImasını isteyen, ancak talebi kabul edilmeyen bir kişi tarafından Medine’de sabah namazında hançerle saldırıya uğrayan Halife Ömer bin Hattab, üç gün sonra hayatını kaybetmiştir. İntihar eden saldırganın adı bugün hatırlanmamakta ama “Adalet mülkün temelidir” sözünü söyleyen Ömer bin Hattab; yüzlerce yıl sonra bile hayır, iyilik ve saygıyla anılmaktadır.

Sözün kaynağını belirtmeyeceğim. Batılı bir düşünürün, “Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir” sözü de çok önemlidir. Kim söylemişse söylesin, kazancımızı adaletle temellendirmeliyiz.

İslam peygamberi Hazreti Muhammed de “Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır” demiş. Cümlenin anlamı çok net. Ne kadar ibadet ederseniz edin, ne kadar Allah’ın adını anarsanız anın, “Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır”

“Kanunlar örümcek ağları gibidir: Zayıfları ağa yakalanır, güçlülerse ağı delip geçer” sözünün sahibi ünlü Fransız yazarı Balzac, kötü adaletin tarifini yapar.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ise, “Bir hükümet, ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük her şey adaletle vardır” demiştir.

**

İçinde bulunduğumuz haftanın da kuşkusuz en önemli olayı, 15 Temmuz kalkışmasının yıldönümü olacaktır. Öncesi ve sonrası ile çok tartışılan 15 Temmuz darbesi, bilindiği gibi Türkiye ve dünyada ilk kalkışma değildir. Buradaki ‘kalkışma’ ulusal iradeye karşı zorla yapılan darbe anlamındadır.

Çok gerilere gitmeden ve tarih dersi vermeden 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerini, darbecileri açısından ‘başarılı’ olmuş kalkışmaları arasında sayabiliriz.

Dünyanın gördüğü en büyük katil Hitler, seçimle gelmiştir. Hala savunucuları vardır… Bütün darbelerin de ülke içinde savunucusu olmuştur.

Darbelerde, darbeciler başarılı olunca başa geçer, başarısız olunca da dara giderler. Darbeler, özetle çıkarlar savaşıdır. Saydığım ilk üç darbede darbeciler başa geçmiş, direnenler ya hayatıyla ödemiş ya da mağdur olmuştur. Direnenlerin kimine şehit, kimine terörist denilmiştir.

15 Temmuz darbesi de bana göre öncekilerde olduğu gibi kanlı bir ABD müdahalesidir.

Bu yazımda, konuyla ilgili yapılan tartışmalara girmeyeceğim.

Ama yazdığım gibi darbeler, ulusal egemenliğe vurulan kanlı bir yaradır.

Atatürk’ün dediği gibi de “Bir hükümet, ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük her şey adaletle vardır”

TV başında oturup sıcak koltuklarda sorumluluk sahibi insanları alkışlamak yerine darbe karşıtı ve adalet yanlışı gösterilerde küçük bir damla olabilmeyi onurlu bir davranış olarak görürüm. Vicdan sahibi olmak, insani bir erdemdir.

Şahsen 60’tan sonraki, okuduğum ve bildiğim darbelere karşı vicdan sahibi olduğumu düşünüyorum. Olayları sadece ‘yaşa’ veya ‘kahrol’ sözleri ile değil, nedenleri ve niçinleri, öncesi ve sonrası ile değerlendirmesini bilmeliyiz. Ve adaleti hayatın her alanında savunmalı, adil olmayı erdem saymalıyız.

Dünyadaki ‘bizim adam’ kayırmacılığına ses çıkarmıyor, düşman gördüklerinize her türlü davranışı reva görüyorsanız, dilsiz şeytansınız.

Adalete EVET, her türlü darbeye HAYIR.

Bakmadan Geçme