8 Mart ve lokma!

Türkiye’de anma ve bayram günü dediğimizde 365 gün yetmiyor. Kimi okurlarım bilir: Yazılarımı en az bir...

Türkiye’de anma ve bayram günü dediğimizde 365 gün yetmiyor.

Kimi okurlarım bilir: Yazılarımı en az bir gün önceden yazar ve Facebook’ta yayınlarım. Gerekirse ertesi gün ufak değişiklikler yapabilirim. Yazım için yazı işleri müdürü ve sayfa sekreterini zaman konusunda sıkıntıya sokmam. Sosyal medya, ‘dijital gazete’ yerine geçmeye başladıysa da yazılı basının bir süre daha önemini koruyacağına inanıyorum.

Gazetemizin hiçbir köşe yazarı, yazı yazdığı için para almaz. Bu iş, yerel gazetelerde böyledir. Yani telif falan filan hakkı yoktur.

Bazen yazı yazmak istemiyor canım. Konu olmadığından mı? Kesinlikle değil. “Değmez” diyorum.

Bazı günler, “Daha önce bu konuyla ilgili ne yazmışım?” diye bakarım. Siz de biliyorsunuz, bazen aynen yayınlarım. Buradaki amacım, konunun ne aşamada olduğu konusunda kıyaslama yapma olanağı sağlamaktır.

Pazar günü 8 Mart idi. Bilindiği gibi bu gün, kadınlarla ilgili bir gün. Kadınlarla ilgili ama bu özel gün, emeğini satarak yaşam savaşı veren kadınların bedel ödedikleri özel bir gün…

Yani 8 Mart, kadınların altın günü benzeri bir gün değil. 8 Mart; özellikle çalışan, kadın hakları için hayatlarını kaybeden kadınları anma ve dayanışma günüdür.

Üyesi olduğum Eğitim-Sen, mutlaka 8 Mart’ta bir etkinlik düzenlerdi. Bu yıl bu etkinlik, Suriye’de meydana gelen olaylar nedeniyle iptal edildi. Belediye, Kent Konseyi ve sendikalar işbirliği ile dört gün sürecek çeşitli etkinlikler yapılacaktı. Belediye ve ilgili kuruluşlar da bu nedenle etkinliklerini iptal etti.

Önceki yıllarda yayınlanmış yazılarıma şöyle bir göz attım, hemen her 8 Mart döneminde bir takım olaylar olmuş, günle ilgili etkinlikler ya iptal edilmiş ya da buruk bir ortamda gerçekleştirilmiş.

Gerçi TV’ler her türlü programa devam ediyor ama…

**

“1857 yılında ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. ABD’de meydana gelen bu olay nedeniyle kadın işçilerin katledilişi unutulmasın diye 1910 yılında Kopenhag’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı, 8 Mart’ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak belirledi.”

İlerleyen yıllarda işin içine Birleşmiş Milletler giriyor ve gün evrenselleşiyor.

Şimdi aklımıza “Çalışmayan kadın var mıdır?” şeklinde bir soru da gelebilir. Ya da “Çalışırken iş kazasında hayatını kaybetmiş erkekler için anılan bir gün var mı?” diye de bir soru sorabiliriz. Çalışma açısından değerlendirirsek çalışmayan insan yoktur. Hatta çalışmayan patron da yoktur!

Bu soruların devamı gelir ve bu tartışma bitmez.

Fakat belli ki bu günün ortaya çıkış nedeni; fabrikalarda çalışan, çalışırken hakları için direnen, direnirken hayatını kaybeden kadınlar ve onların mücadelesidir…

Bakıyorum ‘kutlama’ ve etkinliklere: “Ben anamın ayaklarının altını öperim” gibi laflar edip kadınların birinci sınıf vatandaş, erkeklerle aynı haklara sahip insan olduğu gerçeği, ‘ana/anne’ üzerinden anlatılmaya çalışılıyor… Anneler Günü ayrıdır.

Bu özel gün; lokma döktürülerek, pilav dağıtılarak ya da konvoy yapılarak anılamaz. Bu tür etkinlikler, işin özünü sulandırmaktan başka bir şey değildir.

**

Türkiye, dünyadaki Türk ve Müslüman ülkeler göz önüne alındığında benim görebildiğim kadarı ile kadınlara en çok değer ve hak veren bir ülke konumundadır.

Hali vakti yerinde olan kadınların emek ve hukuk ile bir sorunu yoktur.

Fakat ekonomik gücü zayıf ailelerde aynı durum söz konusu değildir.

Türkan Saylan’ın “Türkiye’deki her kadının Cumhuriyet’e borcu vardır” sözü, hiç aklımdan çıkmaz.

Evet, ülkemizde töre ve kadın cinayetleri hala gündemin üst sıralardaki yerini koruyan en önemli sorunlardan biridir. Eşinden boşanmış kadınlara iyi gözle bakılmayan yer ve bölgelerimiz vardır. Eşlerinden geride yürüyen ve eşi karşısında ezik duran kadınlarımızın varlığını biliyoruz.

Ama doğruyu tespit etmek gerekirse kadınlarımız, doğumuzdaki ülkelere oranla daha özgürdürler.

Kent Konseyi’nin de önerdiği gibi Ödemiş Kadın Yaşam Merkezi’ne bu özel günde Türkan Saylan’ın adı verilebilir, orada kadın haklarının dünü bugünü ve ülkemizdeki kadının sosyal statüsü ile ilgili özel bir anma/kutlama yapılabilirdi.

Ben, kadın emeğinin hatırlanması açısından çıkış noktasının unutulmaması gerektiğine inanarak bu günü tüm emekçiler adına kutluyorum…

Bakmadan Geçme