1402'den KHK'ye
Biliyorsunuz Türkiye, kısaca OHAL olarak bilinen 'Olağanüstü Hal' yasaları ile yönetiliyor. Olağan üstü hal yasalarını 27...
Biliyorsunuz Türkiye, kısaca OHAL olarak bilinen ‘Olağanüstü Hal’ yasaları ile yönetiliyor. Olağan üstü hal yasalarını 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin ardından gelen sıkıyönetim koşullarında yaşayan Türkiye son OHAL durumunu 15 Temmuz kalkışmasının ardından yeniden hatırladı.
Önce 3 aylık ilan edilen fakat hükümet yetkilileri tarafından 2 ay içinde kalkar denilen OHAL, 3’e aylık uzatmaların ardından önümüzdeki ay 1 yılını dolduracak.
Bu yazıda OHAL’i tartışmayacağız.
Bugünkü yazımda, Olağanüstü Hâl kapsamında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevlerinden ihraç edilen ve işlerine dönmek amacıyla açlık grevi yaparken tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile ilgili yazmak istiyorum.
Biliyorsunuz OHAL ile sadece FETÖ sanıkları işten el çektirilmedi…
Bilinir ki açlık grevi, yapacak hiçbir şey kalmadığında, kendi vücuduna zarar vererek yapılan bir dikkat çekme ya da duyarlılık oluşturma eylemidir. Dünya tarihinde ölümle sonuçlanan çok sayıda örnekleri vardır. Aslında bu tür eylemlere çoğunlukla cezaevinde kalanlar başvururlar.
Açlık grevi yapan insan, kendi vücudunu yavaş yavaş eriterek isteklerini duyurmaya çalışır. Bu eylem bir tür insanın kendi vücudunu rehin alma eylemidir. Eylemciler, zaman içinde isteklerini ve eylemi sonuçlandırma şartlarını açıklarlar.
Cezaevinde Semih Özakça’yı ziyaret eden eski vekil Hüseyin Aygün, “Eğer hükümet haksız işten atılanları geri alacağını taahhüt eder ve toplumsal muhalefet de bunun takipçisi olacağını deklare ederse, açlık grevini ancak o zaman bırakırız” dediklerini aktarmıştı.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) öncülüğünde biraraya gelen çok sayıda aydın ve sanatçı da açlık grevinin 104’üncü gününü geride bırakan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın taleplerinin bir an önce yerine getirilmesini talep ettiler.
Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih Özakça’nın durumuna dikkat çekmek için İstanbul Tabip Odası’nın Cağaloğlu binasında düzenlenen basın toplantısına, açlık grevi yapan iki akademisyenin ailelerinin yanı sıra bazı milletvekilleri, sanatçılar ve çok sayıda hak savunucusu katıldı.
Toplantıda bir konuşma yapan Edip Akbayram, iki eğitimcinin özgürlüklerine kavuşması ve taleplerinin kabul edilmesini gerektiğini söyleyerek, “Adalet bir gün size de lazım olacak” diye konuştu…
Önceki gün, KHK’lerle görevden alınan Eğitim Sen üyeleri ile dayanışmak amacıyla, İzmir’de düzenlenen Kardeş Türküler konserine katıldık. 3 bin kişilik Fuar Açık Hava Tiyatrosu’nda yapılan konser hem hüzünlü hem de coşkuluydu.
Yaklaşık 25 yıldır müzik yapan Kardeş Türküler grubunun repertuarında Anadolu ezgilerinin yanısıra, Arapça, Kürtçe, Farsca, Yunanca ve Balkan ezgileri yer alıyor.
Bu türkülerin en ortak yanı elbette hüzün ve acı… Binlerce yıl birlikte yaşayan Anadolu halklarının ortak acıları. Hemen hepsi coşkusu ve hüznüyle bizim ezgilerimiz.
Kimimiz Türk, kimimiz Ermeni, kimimiz Rum, kimimiz Kürt, kimimiz de Arap…
Kabul etmek gerekir ki kardeşçe yaşamasını öğrenememişiz! Hep birbirimizi boğazlamanın fırsatını kollamışız. Gözümüz hep komşunun bahçesinde olmuş! İnançlar ve yaşam tarzlarımızı birbirimize kabul ettirmeye çalışmışız.
Birbirimizi dinlememiş başka sömürgeci ulusların aramızı bozmasına ses çıkarmamışız.
İşte Mezopotamya, işte Balkanlar…
Halbuki biz kardeşiz! Ve bugün varın yarın yokuz…
Laf başı geldiğinde bin yıllık ortak geçmişten bahseder, “Etle tırnak gibiyiz; kız alıp vermişiz” deriz. Fakat aramızdaki bağları güçlendirmek yerine hep düşmanlıkları ve farklılıklarımızı öne çıkarmışız…
Akademisyen Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih Özakça…
Kendi vücutlarını ortaya koyarak, haksız işten atmalara karşı bir duyarlılık oluşturma peşinde.
Evet, Türkiye öncesi ve sonrasıyla bir 15 Temmuz kalkışması yaşadı. Tartışmaları ve ilişkili mücadele artarak devam ediyor. Bunu hızla Türkiye’nin gündeminden çıkarmak ve ülkemizi normale döndürmek zorundayız.
Aslına bakarsanız Osmanlı ve Türkiye tarihi darbelerle doludur.
Bundan sonra ne olur onu da bugünden bilmemiz mümkün değildir. Darbeleri yasalarla önlemek mümkün olsaydı en başa ‘darbe yapmak yasaktır’ yazar; kimse de yasak olduğu için darbeye kalkışmazdı! Burada yapılması gereken, demokrasi ve adaleti hakim kılarak, yapılacak her türlü demokrasi dışı girişimi halkın beklentisinin uzağına atmaktır.
Akademisyen Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih Özakça…
‘Suçumuz ne ise yargılanalım’ diyorlar…
Bağımsız yargıya ve adalete tüm dünyanın ihtiyacı var. Adalete olan inanç zedelendiğinde barış içinde birlikte yaşamanın şartları ortadan kalkar…
Ortada bir suç varsa, adaletin görevi suçu ve suçluyu tespit ederek gerekli cezalandırmayı yapmaktır.
Gençler hatırlamayacaktır: 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından sayıları 5 bini bulan kamu görevlisi komutanlara tanınan 1402 sayılı yasa ile işlerinden olmuştu. Bu 5 bin kişinin içinde, tiyatro oyuncularından ilkokul öğretmenlerine kadar çok farklı kesimlerden kamu çalışanı vardı.
Bu insanların çoğu uzun yıllar süren mahkemelerin ardından görevlerine döndü ama…
İşte bu ama çok önemli…
Bakmadan Geçme





