12 EYLÜL ANLAYIŞI DEVAM EDİYOR…
Geçen hafta '12 Eylüller olmasın' başlıklı yazımda '12 Eylül darbesinin işçilere, köylülere, çalışanlara, ülkenin bağımsızlığına, demokrasiye...
Geçen hafta “12 Eylüller olmasın” başlıklı yazımda “12 Eylül darbesinin işçilere, köylülere, çalışanlara, ülkenin bağımsızlığına, demokrasiye karşı emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından tezgâhlanmış gerici bir darbe olduğunu” belirtmiştim.
12 Eylül darbesinin üzerinden 42 yıl geçmesine karşın ne yazık ki ülkemizde 12 Eylül zihniyeti halen devam etmektedir. 12 Eylülün getirdiği anayasa, seçim yasası, siyasi partiler kanunu, toplantı ve gösteri yürüyüşü kanunu gibi temel kanunlar büyük oranda yürürlüktedir. İçeride ve dışarıda izlenen sosyal ve ekonomik politikalarla insanlarımız yoksullaştırılmış, özelleştirme adı altında cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan fabrikaların çoğu arsa fiyatına yandaş firmalara peşkeş çekilmiştir. Uygulanan bu yanlış politikalar sonunda ülkemizde yatırım ve üretim düşmüş, her şey dışarıdan ithal edilmek zorunda kalınmıştır. Bu durum ülkemizi emperyalist ülkelere her alanda bağımlı hale getirmiştir.
15 Temmuz darbe girişimi istenen otoriter rejimim devamı için için adeta fırsata dönüştürülmüş,20 Temmuz tarihinde ilan edilen OHAL (olağanüstü hal yasası) ile tüm toplum kesimleri baskı altına alınmaya başlanmıştır. Bu süreçte Olağanüstü hal yasası olağan hale getirilmiş, çıkarılan KHK’lerle, genelgelerle her türlü demokratik hakların kullanılması ortadan kaldırılmıştır. 12 Eylül’ün Türk-İslam sentezi ideolojisi AKP_MHP ortaklığı vasıtası ile sürdürülmüştür.
Eğitimden sağlığa tüm kurumlarda dinselleştirmeye hız verilmiştir. Okullarda laik, bilimsel eğitimin yerini çağdışı düşünceleri ile tanınan cemaat ve tarikat zihniyetine bırakmaya başlamıştır. Zorunlu din dersi uygulaması,4+4+4 eğitim sistemi ile “dindar ve kindar” yeni bir nesil yetiştirme çabasına dönüşmüştür. 12 Eylül darbecilerinin kurduğu YÖK uygulaması sürdürülerek üniversiteler susturulmuş, üniversite özerkliği yok edilmiştir.
Üstelik bunlara ek olarak dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen ucube bir “cumhurbaşkanlığı başkanlık sistemi” ülkemize dayatılmıştır. Millet iradesinin yansıması olan, kurtuluş savaşı sırasında bile açık tutulan meclisin yetkileri budanmış, meclis yetkilerinin çoğu hem AKP genel başkanı hem de cumhurbaşkanı olan R. Tayyip Erdoğan’a verilmiştir. Bu uygulama demokratik parlamenter sistemin özüne ters düşmüştür.
Yapılan değişikliklerle yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmıştır. HSYK aracılığı ile yargı mensupları üzerindeki baskılar artmış, hâkimlerin kanuna ve vicdanlarına göre karar vermeleri engellenmiştir. Yargının kilit noktalarına iktidar yanlısı kişiler atanmış, yargı siyasallaşmıştır. Adalete olan güven azalmıştır.
Basın – yayın ele geçirilmiş, yandaş bir medya oluşturulmuştur. Bu medya grubu her tülü devlet olanakları ile ödüllendirilirken çok az sayıdaki muhalif medya kuruluşları sudan bahanelerle ağır cezalarla cezalandırılmıştır. Haklarında sürekli davalar açılarak yazarlar baskı altına alınmıştır.
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 42 yıl geçmiştir. “12 Eylül ‘ün izlerini ortadan kaldıracağım, her türlü darbecilerden hesap soracağım” diye halktan oy alarak iktidara gelen bu günkü yönetim ne yazık ki 20 yıldır iktidarla olduğu halde demokratikleşme adına olumlu hiçbir adım atmamıştır.
Demokratik-laik bir hukuk devletini yeniden kurmak, temel hak ve özgürlükleri kullanılır hale getirmek, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak, basın özgürlüğünü yeniden inşa etmek, yargı bağımsızlığını ve güvencesini sağlamak, eşit yurttaşlık taleplerini garanti altına almak, 12 Eylül faşist rejiminin getirdiği tüm olumsuzlukları ortadan kaldıracak, Atatürk ilke devrimlerini esas alan yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır. Önümüzde yapılacak ilk seçimler, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönmek için bir fırsat olacaktır Türk halkı bunu yapabilecek güçte ve inançtadır..