100'üncü yıl anısına!
Sanatı bir türlü içselleştiremeyen ve sanatsal ürünleri put olarak gören çevreler, kaderin cilvesine bakın ki bir...
Sanatı bir türlü içselleştiremeyen ve sanatsal ürünleri put olarak gören çevreler, kaderin cilvesine bakın ki bir süre sonra onu kendi egemenlikleri altına aldıklarında eski eleştirilerini bir çırpıda unutuveriyorlar.
Bir zamanlar müzik yasaktı, bir zamanlar resim yasaktı, bir zamanlar heykel yasaktı veya günahtı!
Hatta sanatın dışını çıkarsak futbol başta olmak üzere kimi spor dalları da yasak veya günahtı!
Çocukluk yıllarımdan aklımda kalan anılarımı deştiğimde Tv’ye sırtını dönen tarikat eğilimli teyzeler ve amcalar anımsarım. Şeytan işi derlerdi… Şimdi bakıyor hepsi de birer ikişer Tv kanalı sahibi oldular. Daha yakın zamanda da 12 Eylül askeri darbesinin 3-5 yıl ardından yayınlanmaya başlanan örneğin Zaman Gazetesi, çıktığı ilk yıllarda futbolcuların bile belden aşağı fotoğraflarını yayınlamaktan kaçınırdı. Futbola da günah gözüyle bakılırdı.
Anlatılan uyduruk hikayelere göre ‘neymiş efendim bir peygamberin kafasını koparmışlar da onu teklememişler, işte futbol da oradan doğmuş’ gibi din adına söylenen uyduruk hikayeler anlatılırdı. Şimdi Afrika adına Dünya Kupasına katılan Fas milli takımı üç beş galibiyet alınca, sosyal medyada futbolcuların sahada yaptığı şükür secdesi görüntüleri ve ümmetin takımı ifadeleri ine anılır oldu.
Oysa sanat da spor da insan için, insanın hayatını güzelleştirmek için vardır ve dua etmek ile değil çalışmak ile başarılı olunur. “Nerdeen nereyee!” deyip bu konuyu burada keseceğim…
**
Gelelim yazının başındaki ‘put’ meselesine. Hala heykelleri put olarak gören bazı anlayışlar ne yazık ki varlığını korumaya devam ediyor. Oysa heykel, geçmişte yaşamış insanların anılarını ve çabalarını anımsamak adına yapılan bir sanatsal çalışmadır. Sadece insanların değil çeşitli olayların unutulmaması adına yapılan kalıcı çalışmalardır.
Yani heykeller de tıpkı şiir gibi, öykü gibi, roman gibi ve tablo gibi değerlendirilmeli ve insanın yaşamını zenginleştiren ve güzelleştiren birer anıtsal eserler olarak görülmelidir. Elbette abartıya kaçmadan…
**
Bu kadar girişten sonra gelelim yazının asıl konusuna…
Türkiye Cumhuriyeti için ün önemli tarih vardır:
1920, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu…
1922 yeni Türkiye’nin düşman işgalinden kurtuluşu ve sınırlarının hemen hemen belirlenmesi…
1923 de yeni sistemin adının Cumhuriyet olarak belirlenmesi…
İçinde bulunduğumuz yıl kurtuluşumuzun 100’üncü yılına geride bırakıyoruz. 2023’te de Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılını geride bırakacağız.
Kabul edelim ve analım ki geçtiğimiz 3 Eylül haftasında Ödemiş’te güzel çalışmalara imza atıldı.
Ama ben isterdim ki 100’ün yıl anısına şöyle kalıcı güzel bir anıt yapılsın ve 100’üncü yıl anısına diyerek gelecek kuşaklara bir anı bırakılsın. Elbette ki ille de “Keşke bir heykel yapılsaydı” demiyorum.
100’üncü Yıl Meydanı…
100’üncü Yıl Caddesi
100’üncü Yıl Okulu…
100’üncü Yıl Parkı…
İlk Kurşun Müzesi…
Bakmadan Geçme