Eğitim şart!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçtiğimiz hafta yazdığım iki ‘Ders ziline az kala’ ile ‘TEOG gidiyor LİGİS mi geliyor’ başlıklı yazılarla eğitim gündemimize aniden giren sınav tartışmaları konusunda düşüncelerimi paylaştım.

Özetle, “Her okul için sınava hayır; sınavı en aza indirmek, eğitim için en hayırlı iştir” bakış açımı ifade ettikten sonra ‘eğitimi eğitimcilere bırakmak’ gerektiğini üstüne basarak yazmak istiyorum.

Şimdi sınava iki ay kala velilerde bir telaş bir telaş.

Haklılar mı? Tabi ki evet!

Okullar açıldı, hala öğretmen tayinleri devam ediyor. Tayinlerin 1 Eylül tarihi itibarı ile bitmesi gerektiği, bu tarihten sonra eğitimcilerin yer değiştirmesinin doğru olmadığını söyleyip duruyoruz. Ama işte ama…

Konuyla ilgili önceki yazılarımı okumayanlar internetten takip edebilirler.

Gerçekten eğitim şart…

Hem de bilimsel olanından…

Hem de demokratik olanından…

Hem de laik olanından…

Hem de eşit olanından…

Hem de çağdaş olanından…

Hem de kamusal olanından…

**

Geçtiğimiz salı, pazarda eve ‘mahsül’ almak için dolaşırken gözüme taze incir takıldı. Rengi ve büyüklüğü tanıdık gelmişti. Çocukluğumuzda çeşit çeşit yediğimiz türlerden biri olan karayaprak incirine benzetmiştim. Biliyorsunuz, ovamız büyük çoğunluk incir bahçeleri ile dolu idi. İncir bahçelerinde sadece incir ağacı olmaz; başta nar, ayva ve üzüm olmak üzere başka meyveler de bulunurdu. Nar ve ayvanın da türleri vardı. Deve dişi ve çekirdeksiz, hatırladıklarım arasında idi. Üzüm de çeşit çeşit idi.

Yaklaştım incir satan üreticinin tezgahına ve incirin hangi bölgeden olduğunu sordum. İncirleri Üzümlü köyünden getirdiğini belirten üretici Hatice Atıcı ile ayaküstü incir muhabbeti yaptık. Yel lapından bahsettik… Bardacık’tan bahsettik. Siğilli’den bahsettik.

Artık incir türlerinin yavaş yavaş kaybolduğundan dem vurdu köylü Hatice hanım.

Neler kaybolmadı ki ovadan…

Rahmetli başyazarımız Mustafa Erdal, sık sık Ovakent-Ödemiş arasındaki Yanıkkır’dan ve Ocaklı yakınlarındaki incir bahçelerinden bahsederdi. Bahçe göçümlerini anlatır, insanların birbirleri ile olan ilişkilerinden söz ederdi.

Bu bahçe göçümlerini öyküleştirmek ve bir kitap haline getirmek istedik ama olmadı.

Eskiden ilaç nedir bilmezdi üretici. Sonraları ot ilaçları çıktı. Çıktı da çıktı…

Şimdilerde herkes endüstriyel tarımdan bahseder oldu. Kimyasal ilaç ve kimyasal gübreler, şirket tohumları, yoğun tarımsal makineler ve yoğun su kullanılarak yapılan tarım sistemine verilen addır endüstriyel tarım. Hedefte daha çok ürün almak vardır.

Bölgemizde hızla artan hayvancılık potansiyelini düşündüğümüzde buna paralel olarak artan silajlık mısır üretiminden bahsettik daha önce.

Dünyanın sayılı ovaları arasında yer alan Küçük Menderes Ovası’nda endüstriyel tarım yapılıyor. Her yer mısır…

Bir dönem bamya üretiminin zirve yaptığı Kaymakçı bile dayanamadı endüstriyel tarımın vahşi cazibesine. Şimdi o kaliteli bamyayı ara ki bulasın. Tonlarca bamya giderdi Bursa’nın konserve fabrikalarına.

Önce incir ağaçları gitti; sonra yerine gelen erik ağaçları…

Tarla sınırlarındaki böğürtlen ve muşmulaları. Ve çöğür armutlarını nerdeyse unuttuk gitti…

Çocukluğumuzun çıtlık ağaçlarını ara ki bulasın şimdi. O her sabah birer tane yediğimiz incir çeşitlerini. Dağ eteklerinde sarı lap kaldı çocuklarımıza. Torunlarımıza kalır mı bilemiyorum.

Yapraklarını sıyırıp hayvanların önüne attığımız gargaç ağaçları (karaağaç) bir bir kurudu. Olsa da sorsak çocuklara bu ne ağacı diye. Kim bilir ki!

Ve dinlenme kavşaklarında altında kuyu ve tulumbası bulunan ulu çınarları?

Endüstriyel tarım, canlı çeşitliliğinin sonunu getiriyor.

Endüstriyel tarım, iyi insanların da sonunu getiriyor.

Şimdi ovalarımız, şantiye ve rantiyenin esiri olmuş durumda.

Gemre, parmak üzümü, çekirdeksiz, sultani…

Eskiden herkesin bahçesinde ya da evinin avlusunda olan meyve çeşitlerimizi şimdi pazardan alabiliyoruz…

TEOG’a şartlı değiliz… İmam Hatip’e esir değiliz… Bırakalım eğitimciler neylerse eylesin…

Ama nitelikli eğitim şart… Ne demiş Atatürk?

“Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir’”

“Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder”

“Uyuyan milletler, ya ölür ya da köle olarak uyanır”

Eğitim şart!