1 Eylül…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Savaşlar… Ya da başka bir adı ile çıkar çatışmaları…

İnsanlık tarihi kadar eski ve bir o kadar da yıkıcı…

Kırıkkale’de görev yaptığım yıllarda gidip gördüğüm Nevşehir’deki yeraltı şehirleri, bana insanlık tarihinin hemen her döneminde rastlanan savaşlar hakkında derin derin düşündürtmüştü…

İnsanlık, özellikle masum sivil halk ve çocuklar… Savaşlardan en çok etkilenen ve büyük acılar çeken kesimler olmuştur…

Bazıları 30.000 kişiyi barındırabilecek büyüklükte olan bu ‘Yeraltı Şehirleri’, Peri Bacaları ile birlikte Kapadokya bölgesinin en belirgin tarihi kalıntılarından biridir. Geçmiş zamanlarda sık sık çeşitli saldırılara maruz kalan bölge halkı, bu şehirleri tehlike anında sığınma amacıyla yapmış.

Yeraltı şehirleri, bölgedeki hemen hemen her evle gizli geçitlerle bağlantılıdır. İnsanlar, kendilerini daha fazla emniyete almak için yaşadıkları kayadan evleri çeşitli yerlerine geçilmesi zor odalar, tuzaklar hazırlamış, ihtiyaç karşısında kayaların dibine doğru yeni odalar açmışlardır. Böylece koridorlar ve galeriler çoğalarak yeraltı şehirlerini meydana getirmiştir.

Bu büyük bir emek ve zahmetin ürünü olan yerin yedi kat altındaki barınaklar, savaşların ne kadar korkutucu ve yıkıcı olduğunu bugünkü kuşaklara anlatmak için önemli bir kalıntıdır.

Çeşitli uygarlıkları gören bu topraklar, türlü din ve milliyet temelinde gelişen insanlık dramlarına sahne olmuştur.

1900’lü yılların başlarında, yanmış yıkılmış bir imparatorluktan yeni bir Cumhuriyet yaratan çileli bir kuşak da bildiğimiz gibi bizim büyük dedelerimizdir. Bizim kuşağın büyük dedeleri, önce 1. Dünya Savaşı, ardından Kurtuluş Savaşı olarak adlandırdığımız varlık-yokluk mücadelesi sonucunda Anadolu’yu Türk yurdu olarak dünyaya ilan etmişlerdir.

Bu kuşak; özel, önemli ve bir o kadar da özverili bir kuşaktır.

Canlarını hiçe sayarak yaşadıkları toprakların torunlarına kalabilmesi için yokluk içinde olmalarından dolayı çapa küreği silah olarak kullanmış ve emperyalist güçleri kovarak yeni bir Cumhuriyet’in kurulmasına öncülük etmişlerdir…

Tarih kitapları, bu destanın ayrıntıları ile doludur…

Şairler, bu destanı ölümsüzleştirmek adına en güzel kelimeleri kullanabilmek için yarışmışlardır…

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda”

“Dört nala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket, bizim”

26 Ağustos… 30 Ağustos… 1 Haziran… 1 Eylül… 3 Eylül… 9 Eylül… 23 Nisan… 29 Ekim…

Bu tarihler, Türkiye Cumhuriyeti’nin öyküsünün ara başlıklarıdır…

Eylül ayında açılan eğitim öğretim yılı başında özellikle birinci sınıflara ilk derslerim, “Bu tarihlerin önemini kimler biliyor?” soruları ile başlar, edebiyatın insan yaşamındaki yeri ve önemi ile devam eder…

1 Eylül Kiraz’ın kurtuluşu ile başlayıp 9 Eylül’de İzmir’de sona eren bölgemizin kurtuluşu kutlu olsun…

**

1 Eylül, dünya tarihi ile ilgili de ilgili çok önemli bir dönüm noktasıdır.

1 Eylül, Hitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarihtir…

II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup dünya uluslarının çoğunun yer aldığı, 1939’dan 1945’e kadar süren küresel bir askeri paylaşım savaşıdır.

Savaşa dönemin tüm büyük güçleri katılmıştır.

100 milyondan fazla askeri personelin savaş halinde olduğu bu kavga, dünya tarihindeki en büyük savaştır. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olan ve Yahudi soykırımı gibi kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en kanlı savaşlardandır.

Savaş boyunca 40-50 milyon kadar insan hayatını kaybetmiştir. Sadece Sovyetler Birliği’nin 20 milyon civarında insan kaybı olduğu belirtilmektedir.

İşte bu nedenlerden dolayı savaşın başlangıcı olarak kabul edilen Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül (1939), dünyada ‘barış günü’ olarak kabul edilir.

Savaşları zenginler çıkarır ama yoksullar hayatını kaybeder…

Savaşların asıl amacı ekonomiktir yani çıkar çatışmalarıdır ama görüntüde din ve milliyet farklılıkları vardır…

İnsanlığın dünyanın gördüğü en kanlı savaşlardan ders almış olması gerekir diye düşünüyoruz ama zenginlerin varlıklarını sürdürebilmek ve yeni ekonomik kazançlar elde edebilmek adına savaşları körüklediğini biliyoruz.

Ortadoğu olarak adlandırılan bölge, bilindiği gibi kanlı savaşların devam ettiği, hoşgörü ve barış ikliminden uzak bir coğrafya…

Bize çok uzak değil!

Umarım ülkemiz, dünyadaki yeni kanlı maceraların içine sürüklenmez…

Yaşasın barış…

Not: Bu yazı, gazetemizin 1 Eylül 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

1 Eylül…

1 Eylül…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Savaşlar… Ya da başka bir adı ile çıkar çatışmaları…

İnsanlık tarihi kadar eski ve bir o kadar da yıkıcı…

Kırıkkale’de görev yaptığım yıllarda gidip gördüğüm Nevşehir’deki yeraltı şehirleri, bana insanlık tarihinin hemen her döneminde rastlanan savaşlar hakkında derin derin düşündürtmüştü…

İnsanlık, özellikle masum sivil halk ve çocuklar… Savaşlardan en çok etkilenen ve büyük acılar çeken kesimler olmuştur…

Bazıları 30.000 kişiyi barındırabilecek büyüklükte olan bu ‘Yeraltı Şehirleri’, Peri Bacaları ile birlikte Kapadokya Bölgesi’nin en belirgin tarihi kalıntılarından biridir. Geçmiş zamanlarda sık sık çeşitli saldırılara maruz kalan bölge halkı, bu şehirleri tehlike anında sığınma amacıyla yapmış.

Yeraltı şehirleri, bölgedeki hemen hemen her evle gizli geçitlerle bağlantılıdır. İnsanlar, kendilerini daha fazla emniyete almak için yaşadıkları kayadan evleri çeşitli yerlerine geçilmesi zor odalar, tuzaklar hazırlamış, ihtiyaç karşısında kayaların dibine doğru yeni odalar açmışlardır. Böylece koridorlar ve galeriler çoğalarak yeraltı şehirlerini meydana getirmiştir.

Büyük bir emek ve zahmetin ürünü olan yerin yedi kat altındaki barınaklar, savaşların ne kadar korkutucu ve yıkıcı olduğunu bugünkü kuşaklara anlatmak için önemli bir kalıntıdır.

Çeşitli uygarlıkları gören bu topraklar, türlü din ve milliyet temelinde gelişen insanlık dramlarına sahne olmuştur.

1900’lü yılların başlarında yanmış yıkılmış bir imparatorluktan yeni bir cumhuriyet yaratan çileli bir kuşak da bildiğimiz gibi bizim büyük dedelerimizdir. Bizim kuşağın büyük dedeleri, önce 1. Dünya Savaşı, ardından Kurtuluş Savaşı olarak adlandırdığımız varlık-yokluk mücadelesi sonucunda Anadolu’yu Türk yurdu olarak dünyaya ilan etmişlerdir.

Bu kuşak; özel, önemli ve bir o kadar da özverili bir kuşaktır.

Canlarını hiçe sayarak, yaşadıkları toprakların torunlarına kalabilmesi için yokluk içinde olmalarından dolayı çapa küreği silah olarak kullanmış ve emperyalist güçleri kovarak yeni bir cumhuriyetin kurulmasına öncülük etmişlerdir…

Tarih kitapları, bu destanın ayrıntıları ile doludur…

Şairler, bu destanı ölümsüzleştirmek adına en güzel kelimeleri kullanabilmek için yarışmışlardır…

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda”

“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket, bizim”

26 Ağustos… 30 Ağustos… 1 Haziran… 1 Eylül… 3 Eylül… 9 Eylül… 23 Nisan… 29 Ekim…

Bu tarihler, Türkiye Cumhuriyeti’nin öyküsünün ara başlıklarıdır…

Eylül ayında açılan eğitim öğretim yılı başında özellikle birinci sınıflara ilk derslerim, “Bu tarihlerin önemini kimler biliyor?” soruları ile başlar, edebiyatın insan yaşamındaki yeri ve önemi ile devam eder…

1 Eylül Kiraz’ın kurtuluşu ile başlayıp 9 Eylül’de İzmir’de sona eren bölgemizin kurtuluşu kutlu olsun…

**

1 Eylül, dünya tarihi ile ilgili de ilgili çok önemli bir dönüm noktasıdır.

1 Eylül, Hitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarihtir…

II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup dünya uluslarının çoğunun yer aldığı, 1939’dan 1945’e kadar süren küresel bir askeri paylaşım savaşıdır.

Savaşa dönemin tüm büyük güçleri katılmıştır.

100 milyondan fazla askeri personelin savaş halinde olduğu bu kavga, dünya tarihindeki en büyük savaştır. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olan ve Yahudi soykırımı gibi kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en kanlı savaşlardandır.

Savaş boyunca 40-50 milyon kadar insan hayatını kaybetmiştir. Sadece Sovyetler Birliği’nin 20 milyon civarında insan kaybı olduğu belirtilmektedir.

İşte bu nedenlerden dolayı savaşın başlangıcı olarak kabul edilen Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül (1939) dünyada ‘barış günü’ olarak kabul edilir.

Savaşları zenginler çıkarır ama yoksullar hayatını kaybeder…

Savaşların asıl amacı, ekonomiktir yani çıkar çatışmalarıdır ama görüntüde din ve milliyet farklılıkları vardır…

İnsanlığın dünyanın gördüğü en kanlı savaşlardan ders almış olması gerekir diye düşünüyoruz ama zenginlerin varlıklarını sürdürebilmek ve yeni ekonomik kazançlar elde edebilmek adına savaşları körüklediğini biliyoruz.

Ortadoğu olarak adlandırılan bölge, bilindiği gibi kanlı savaşların devam ettiği, hoşgörü ve barış ikliminden uzak bir coğrafya…

Bize çok uzak değil!

Umarım ülkemiz, dünyadaki yeni kanlı maceraların içine sürüklenmez…

Yaşasın barış…

NOT: Bu yazı, gazetemizin 1 Eylül 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

1 Eylül…